İmparatoriçe - 4.Bölüm
İmparator Laura’nın, aşık olduğu kadına hakaret ettiğini gördü. Bu tam bir rezaletti.
Laura ve diğer hizmetçiler ona doğru eğilmek için çabucak eteklerini topladılar, ama o onlara korkunç bir bakış attı. Ben zaten Sovieshu’yu birkaç kez daha sarayda görmüştüm ve tekrar selamlamak yerine sessizce onu izledim. Sovieshu Laura’ya bakıp Rashta’ya döndü.
“Tanrım.”
Sovieshu iç çekti. Rashta’nın gözleri nemliydi, bu muhtemelen şaşırtıcı değildi, ve gözlerindeki derin bakış onu zavallı korkmuş bir hayvan gibi gösteriyordu.
“Ağlama.”
Onu yatıştırmaya çalışsa da gözyaşları yüzünden süzülmeye başladı.
“Ağlama dedim.”
Sesindeki soğuk tona rağmen Rashta durmadı. Kötü şöhretli soğuk tutumundan korkmuyor gibiydi. Onu izlemeyi sürdürdüm. Rashta ağlamaya devam edince şaşırtıcıdır ki Sovieshu altın işlemeli bir mendil çıkarıp ona uzattı. Ama mendil teklif edildiğinde bile gözyaşları durmadı ve Sovieshu iç çekip ve onun yüzünü kendisi sildi.
“Ele avuca sığmıyorsun.”
Sesinde bir endişe tınısı vardı ve kalbimin kıyısı tekrar titredi. Hayır, bu doğaldı… doğal. Kendime Kontes Eliza’nın sözlerini hatırlattım ve arkamı dönüp hizmetçilerime beni takip etmelerini söyledim.
“Gidelim. Bacaklarım ağrıyor.”
Sovieshu’nun cariye almasını engelleyemezdim, ama gözlerimi ondan uzak tutmakta özgürdüm. Hizmetçiler çabucak peşimden geldi.
“Bekle. Durun.”
Sovieshu birkaç adım bile atmadan bana seslendi. Önce Rashta ve şimdi de o mu? Sovieshu Laura’ya baktı ve onu işaret etti.
“O hizmetçiyi geride bırak, İmparatoriçe.”
“Niçin?”
“Bırak onu.”
“O benim hizmetçim. Önce bana söylemelisin.”
Laura’nın beti benzi soldu. Ben de zihnimde esen uğursuz bir rüzgar hissettim.
Elbette Rashta’ya söylediklerinden dolayı Laura’yı cezalandırmaz, değil mi? Laura’nın davranışı tam olarak örnek teşkil etmese bile yine de İmparatoriçe’nin hizmetçisiydi. Öte yandan Rashta henüz bir cariye değildi, hatta daha düşük sınıf bir soylu bile değildi. Muhtemelen kaçak bir köleydi. Sovieshu’nun Laura’yı cezalandırması toplumda alenen gözden düşmesine sebep olurdu.
Benim, yani İmparatoriçenin de olduğu kadar.
Ona baktım ve bakışlarını Laura’ya çevirdi.
“İmparatoriçe’nin hizmetçisi olabilir ama bu beni de ilgilendirir. Böyle konuşmaya nasıl cüret eder?”
“Daha sonra onu azarlayacağım.”
“Sence azarlamak başkasına sürtük diyen birini düzeltir mi? Tabii ki hayır.”
Sovieshu yakınındaki bir gardiyana bağırarak emir verdi ve çenesini Laura’ya doğru işaret etti.
“Onu üç gün boyunca kilitle ve sadece suyla bayat ekmek ver.”
Laura’nın yüzü beyazladı ve diğer hizmetçiler üzüntüden ufak bir çığlık attılar.
“Bu çok fazla, Majesteleri.”
Öne çıktım, ama Sovieshu buz gibi bakışlarını bana yöneltti.
“Tekerlekli sandalyede doğru düzgün bile yürüyemeyen bir kadına sürtük dedi. Sence bu fazla değil mi?”
“!”
“Hizmetçilerim yalnızca onu durdurdu çünkü elbisemi çekiştirmişti.”
Sovieshu’nun yüzündeki bakış daha da koyulaştı.
“Onu geride bırakıyordun.”
“Majesteleri.”
“Ve bir elbiseyi tutmakta ne var? İmparatoriçe’nin elbisesi bir insanın elinden daha mı yüce?”
“O zaman hizmetçinizin pelerininizin kenarından çekmesini sağlayacağım. Pelerininiz bir insan eli kadar yüce olmasa bile bu hala kabul edilebilir mi?”
Sovieshu kaşlarını kaldırıp sırıttı.
“Sözlerin anlamsız. Gerçekten aynı şey olduğunu mu düşünüyorsun?”
“Farklı mı?”
“Öyle.”
“Farkı nedir o halde?”
“Rashta hizmetçi değil.”
Örneğimi değiştirip ona kıyafetinin kenarından bir cariye çekerse ne yapacağını sormak istedim.
“İmparatoriçe’nin hizmetçisini beş gün boyunca hapset.”
Ben başka bir şey söyleyemeden Sovieshu Laura’nın cezasını artırdı. Ona karşı çıktıktıkça daha sertleşecek.
Rashta’nın Sovieshu’nun arkasında oturup, gözlerini kocaman açarak ona bir tür kahramanmış gibi baktığını gördüm. Söylemek istediklerim ağzımdan çıkacakmış gibi oldu ama imparatoriçe bile imparatorun emirlerine karşı gelemedi. Laura’nın cezasına itiraz etmek için dava açabilirdim, ancak duruşma başlayana kadar o çoktan serbest kalmış olurdu.
“Cezayı kabul ediyorum Majesteleri.”
Sovieshu’ya karşı kaybetmenin acısı içindeyken, Laura hızla öne çıktı. Yüzüm utanç ve öfkeyle kızarmıştı.
“Git.”
Sovieshu kıza neden ana sarayın çevresinde olduğunu sormak yerine, bütün gün sıkı çalıştığım için bana iltifat etti.
Sovieshu ve ben tutkulu aşıklar değildik ama biz iyi arkadaşlardık. Şimdi o da değiliz. Dişlerimi gıcırdattım ve arkamı döndüm. Şimdi annemin neden cariyelere karışmamam gerektiğini söylediğini anlamıştım.
***