İmparatoriçe - 25.Bölüm
“Ben… Prens Heinley’i görmek için burdayım…”
Güney Sarayı’na yaklaşan kadın yoldan geçen bir adamı durdurdu. Doğu İmparatorluğu vatandaşı olmasa da adam bir şövalyeydi.
“Kimin için çalışıyorsun?”
“Ah, hayır. Ona bir şey söylemek istiyordum…”
Şövalye kadını incelerken başını eğdi.
“Sen mi?”
Kadın düzgün giyinmiş olsa da soylu gibi görünmüyordu. Sarayda çalışan bir hizmetçi olmalıydı. Prens’in neden yabancı bir hizmetçiyle görüşmek isteyebileceğini anlamakta zorlandı.
“Prensin mektup arkadaşını aradığını duydum…”
Şövalyenin gözleri genişledi.
“Prens Heinley’in aradığı kişi sen misin?”
Şans eseri şövalye Prens Heinley gibi Batı Krallığı’ndandı. Şövalyenin güvensiz bakışını görünce hizmetçinin -Cherily- yüzü kızardı ve “Evet!” diye haykırdı. Rashta onu plan işe yaramazsa şaka olduğunu söyleyebileceğini, ama eğer işe yararsa harika bir prensin aşkını kazanabileceğine ikna etmişti. Yine de hala korkuyordu.
“…”
Şövalye sessizce Cherily’ye baktıktan sonra arkasını döndü.
“Bu taraftan lütfen.”
Cherily şövalyeyi endişeyle takip etti. Vikontes Verdi ona mektupların içeriğini anlatmıştı ancak Cherily, nedimenin mülküne döndüğü zamanı göz önünde bulundurarak son mektupları bilmemekten rahatsızdı. Rashta ona bilmesi gerekmediği konusunda güvence vermişti ama…
“Geldik.”
Cherily durdu ve kuru bir yutkunmanın ardından öne doğru baktı. Şövalye kapıyı çalıp hizmetçinin ziyaretini bildirdi.
“Ekselansları, sizinle mektuplaştığını iddia eden bir kadın geldi.”
Ama ne kadar bekleseler de kimse cevap vermedi.
“Ah, dışarı mı çıktı?”
Homurdanan şövalye Cherily’ye misafir odasında beklemesini söyledi ve Cherily boş alanda hareketsizce oturdu. Yaklaşık bir saat sonra nihayet şövalye geri dönüp “O burada. Sizinle şimdi görüşecek.” dedi.
“Ne? Şimdi mi?”
Boş misafir odasının kapısı kapalı değildi ve oturduğu kanepe koridora bakıyordu. Kimsenin geçtiğini görmemişti. Ama Prens gelmiş miydi?
‘Belki de tüm bu zaman içerdeydi ve değilmiş gibi davrandı…‘
Cherily’nin huzursuzluğu arttı ama çabucak ayağa kalkıp şövalyeyi takip etti. Yatak odasının kapısı açıldı.
Bu kapının ardında aşağılanabilir ya da geleceği değişebilirdi. İşler iyi giderse Rashta gibi olabilirdi…
Cherily ihtiyatla odanın içine girdi. Geniş alanın içinde iki pencere genişçe açıktı ve perdeler esintiden dolayı içeri sürükleniyordu. Perdelerin arasında uzun bir adam duruyordu. Kısmen çıplaktı, yalnızca önü açık ince bir bornoz giyiyordu.
‘Bu Prens Heinley…‘
Cherily’nin gözleri genişledi.
Adamın yumuşak saçları esintiyle birlikte dağıldı. Söylentilerden bile daha yakışıklıydı. Dünyaya bir melek inseydi kesinlikle böyle görünürdü. Ama Cherily onun keskin mor gözlerine bakınca melekden çok şeytan olabileceği düşüncesiyle çarpıldı. İlk bakışta semavi görünüyordu ama kısa süre sonra içinde bur ürpertici hissetti. İçgüdüleri Cherily’e kaçmasını söylüyordu.
Ama göz göze gelince Prens Heinley ona nazik bir gülümseme sundu ve Cherily bu içgüdüsel duyguyu bastırdı.
“Leydim, mektuplaştığım kişi siz misiniz?”
“E-evet.”
Prens Heinley kaşlarını kaldırdı ve Cherily de kalbi çarparak ona baktı. Kanıt isteyeceğini düşünmüştü ama o hiçbir şey söylemedi. Kalbi daha sesli atmaya başladı. Uzun bir süre sonra Prens gülümsedi.
“Emin misiniz?”
“Ne?”
“Emin olmanızı istiyorum. Aradığım kişi benim için çok değerli.”
“!”
“Eğer mektup arkadaşımsanız çok mutlu olurdum ama değilse… Ne yapacağımı bilemeyecek kadar çok hayal kırıklığına uğrayacağım.”
Cherily ima edilen gözdağını anlamıştı. Prens Heinley ona yaklaşıp yine sevecen bir şekilde gülümsedi.
“Siz olduğunuza emin misiniz Leydim?”
***
Tanıdığım soylularla birlikte dostça öğle yemeği yiyordum. Dün yakın arkadaş olduğum Prenses Soju bir şişe şarapla masaya geldi.
“Bu Güney Krallığı’mızın spesiyali. Geç kaldığım için özür olarak sayın.”
İnsanlar ona bakarken Prenses Soju gülümseyerek oturdu ve şarap şişesini masanın üzerine koydu. Laura yanında oturan Prenses’e döndü.
“Duydunuz mu?”
“Olay nedir?”
Prenses Soju genişçe gülümsedi.
“Pekala, ben de az önce duydum, yani henüz çok fazla kişi bunun hakkında konuşmuyor.”
Masadakiler dedikodu için Laura’yı sıkıştırdı ve o da gözleri parlayarak sesini alçalttı.
“Yolda giderken duydum. Birisi Prens Heinley’in mektup arkadaşını tanıdığını söyledi.”
Laura’nın bakışları üzerime düştü ve refleks olarak kaşlarımı çatladım. Öne çıkmamak için bir sebebim vardı ve başka birinin de benmiş gibi davranmak için bir sebebi.
“Kimmiş?”
“Duyduğuma göre Bayan Rashta’nın hizmetçisiymiş Majesteleri.”
***