Despot Prens'in Öğretmeni Olacağım! - 8.Bölüm
Kulağa biraz delice gelebilir ama tam da Prim’in düşündüğü gibi mükemmel bir seçimdi.
Prim, prensin odasına yüzünde büyük bir gülümsene ile yürüyordu.
“Merhabalar, majesteleri.”
Çünkü Reynsis ile daha yakınlaşmış hissediyordu.
“Bugün hava şaşırtıcı derecede güzel!”
Prim, prens ile yüz yüze oturmuş tatlı tatlı konuşuyordu. Reynsis ona bir gecede delirmiş gibi bakıyordu.
Prim, önceki gibi kendisinden kaçmasını beklemen konuşmaya başladı.
“Biliyor musunuz, buraya gelirken yolda Marian ile karşılaştım. Bana senin hakkında söylemeye devam etti, ‘Bu günlerde majestelerinin sorunu ne…’”
Prim’in konuşmasının sonu yoktu. Onunla değil kendi ile konuşuyor gibiydi. Reynsis’in yüzü buruşmaya başladı. Bu daha fazla kaldıramayacağı anlamına geliyordu çünkü çok gürültülüydü.
‘Benden ona inanmamı bekliyor ama yine de…’
Sıkıldığını söylemek üzereydi ama Prim bunu görünce hızlıca yaralı burnunu tuttu.
“Ah, tekrar!”
“…..”
“Biliyorsun dün birini korumak isterken darbe yedim. Hala acıyor. Hmmm ne yapmalıyım acaba.”
(Ç.N: Prim, Reynsis’i suçlu hissettirmeye çalışıyor.)
Acımadığını söylüyordu ama sesinde sinsilik vardı. Prim, onu kardeşinden korurken darbe yediği için burnunu tutuyordu.
Bu kesinlikle sahteydi ama Reynsis ağını kapalı tuttu. Çünkü onu korumaya çalışırken darbe yediği doğruydu.
Etkisi iyiydi. Hatırlattığı anı ile Prim vahşice konuştu.
Bundan sadece üç gün sürdü sonrasında Reynsis sonunda korkutucu bir yüz ifadesi ile ve artık dayanamıyormuş gibi ağzını açtı.
“Lütfen konuşmayı kes…”
“Tanrım, burnum!”
“…….”
“Sanırım burnum bir kez daha kanıyor. Ne yapabiliriz ki? Ah, yine akıyor. Yaralanma yüzünden saraydan ücret alabilir miyim?”
“-Siktir.”
Tartışmayacak kadar yorgun olduğu için iç çekti.
‘Böyle olacağını bilseydim kendi kendimi yumruklardım.’
Reynsis, Daphs’ın bir kaç gün önce yapıtlarını hatırlayınca yüzünü buruşturdu. Prim bunu görünce gülüşünü zar zor tuttu.
Belki burnuna çok sert vurulduğu için Reynsis sert sözler söyleyemiyordu.
Örneğin her zaman “Çık dışarı, .” ya da “Seni öldürürüm.” Derdi
Bu çok büyük bir ilerlemeydi.
“Kitap okuyor musun?”
Prim şefkatle konuşurken onun önüne oturdu.
Onun cesur hareketlerini gördükten sonra Reynsis tiksinmiş bir surat ifadesi yaptı. Sert sözlerinin yerini yük ifadesi almıştı ama Prim bundan korkacak kadar kolay kadın değildi.
“Okumayı ben de severim.”
“……..”
“Lütfen bana daha sonra bir kitap önerebilir misin? Ben de okurum hmm, ben genelde roman okurum. Oh, doğru! İmparatorluğun efsanelerini anlatan bir kitabın var mı? Onunla ilgili çok şey okuyorum.”
Ağzı durmaksızın konuşuyordu.
“Oh, bunu bana mı veriyorsun.”
Nedeni Reynsis’in kitabını aniden kapatmasıydı. Prim’e kaş çattı.
“Öyle değil.”
“Öyleyse?”
“Eğer bunu yapmazsam ses çıkarmaya devam edeceksin.”
“Tavsiye için teşekkürler, bundan zevk alacağım!”
“……”
Bu ağzını kapalı tutması gerektiği anlamına geliyordu ama o bunu kendince yorumladı. Utanmaz hareket Prim için ileriye doğru bir adımdı.
Reynsis bıkmışçasına kafasına salladı. Bu öğretmenin susmak istemediği anlamına geliyordu.
Prim gülümsedi ve kitabı okudu.
“……”
Kitabın adına baktıktan sonra ifadesi sertleşti.
<Kan ve Hükümdar Arasındaki İlişki>
Bu çok sert bir bakıştı
‘Genelde bunu mu okuyorsun.’
Prim yandaki kitaplara doğru gözlerini devirdi. Hepsi o tarz kitaplardı.
<Delen Zion Krallığının Kuruluş Efsanesi>
Hatta okumak için iyi kitapları vardı.
Hepsi krallığı sarıp onlara kutsamasını veren tanrının gerçekleri hakkındaydı.
‘…Kuraklık geldiğinde ve imparatorluk acı çekerken geçmişe ve verimli topraklara döndürmek yeterliydi. Tanrı zamanı geri sarma yeteneğine sahipti ve krallığı çok seviyordu.’
Prim sadece bu kadarı okudu ve kitabı kapattı.
‘Bunu yapamam.’
Prim onun kendisine verdiği kitabı köşeye itti. Nefes al, nefes ver.
Ardından, Prim ağzını açtı.
“Bundan biraz daha aydınlık şeyleri seviyorum.”
“Zevklerinle ilgilenmiyorum.”
Kısa bir cevap verdi. Duymak istemiyordu ama Prim cevap vermedi.
“Merak ediyorum. Prens neyi sever ve neyi sevmez.”
En sonunda, Reynsis ona baktı. Prim hızlıca sözlerini devam ettirdi.
“Düşündüm ki çay içebiliriz. Tutkulu bir kalbim var. Bu yüzden ressamlık pozisyonuna başvurdum. Tabi para paradır ama…”
Konuşmasının sonuna kadar doğru kafası karışan Prim hemen konuyu değiştirdi.
“Benden önce gelen ressamlar ‘Prense yaklaşan kim olursa lanetlenir.’ diye yalan söylediler.”
Prim sanki kendi işiymiş gibi övündü.
‘Neden bana bunun bir yalan olduğunu söylüyor?’
Reynsis onları karşıladığında imparatoru görmüşçesine korktuklarını hatırladı.
Ama Belles Saray’ında bir hafta sonra Prim onların yalan söylediğini anladı.
Tam karşısında otururken Reynsis ona karmaşık bir şekilde baktı.
“Ama ya ben iyiysem? Bize başından beri yalan söylediklerini söylüyorlar.”
Reynsis’e daha yakın otururken Prim’in söylediği şey buydu. Şaşırdı, sandalyesinde dondu kaldı.
Onun gülüşünü görebiliyordu. Şimdi gözleri acımaya başladı.
“Size söylüyorum. Majesteleri, ellerim ve gözlerim iyi.”
Gözlerini bir kaç kez açıp kapayınca acı bitti.
Reynsis’in durumu ile ilgili hiçbir fikri olmayan Prim konuşmasını abartmaya devam etti.
“Ayrıca benimle daha yakın ve arkadaş görünürseniz herkes şaşıracaktır. Bir yansan herkes merak edecek. Herkes sana yakın olmanın bir lanet olduğunu söylüyor ama hala neden iyi durundayım.”
Ona kaşlarını çatınca acısı yavaşça azaldı.
“Yani sadece sana daha yakın mı olmalıyım..?”
“Evet!”
Prim kafa salladı.
İnanması güçtü. Hafif bir gülümsemeyle kafa salladı. Sözlerini ne kadar yorumlarsa, ona o kadar çok çekiliyordu.
Diğerlerinin onu reddetmesi Prim’i dikkatli yapıyordu.
‘Daha fazla dinlemiyorum.’
Onu hafifçe yargıladı. Prim gözleri ile onu takip ederken ayağa kalktı.
“Majesteleri nereye gidiyorsunuz?”
“Bilmek zorunda değilsin?”
Kısa bir cevap verdi ve odadan ayrılmaya çalıştı.
Ama şimdi geri adım atarsan, tüm sıkı çalışmaları ziyan olacak. Hedefleri için sonuna kadar giden bir kadındı.
Prim hemen yerinden kalktı.
“Ne oldu?”
“Sizi takip ediyorum majesteleri.”
“Neden.”
“Şu an ders zamanı. Bir öğretmenin kendi öğrencisini takip etmek istemesi tuhaf olmazdı.”
Prim masumca göz kırparken söyledi bunu. Reynsis iç çekti, ondan ne kadar kurtulmaya çalışsa da onu takip edeceği aşikardı.
Sessizce döndü ve Prim onu çalışma odasına kadar takip etti. Onu bir köpek yavrusu gibi takip etti.
Sonunda Belles Sarayındaki çalışma odasının önüne geldiler. Prim boş bir şekilde bakarken Reynsis aniden durdu.
“Beni gerçekten takip edecek misin?”
“Evet. Ben de kitap okumak üzereydim burada olmamız ve tesadüf majesteleri.”
“Ben batı tarafına gidiyorum, yalnız bir şekilde.”
“Afedersiniz?”
“Beni takip edemezsin.”
“Ne?! Neden? Benim de okuma özgürlüğüm var.”
“Hayır.”
“Ama bu haksızlık!”
“Bu bir emirdir.”
‘Ne ucuz adam!’
Prim ağzını genişçe açtı ama konuşmadı.
“Okumaya odaklanamıyorum sen etraftayken çünkü çok gürültü oluyor. Yani içeri gelme.”
O daha karşı çıkmadan kapı kapandı. Kapı onun kalbi gibi büyük bir sesle kapandı.
“Senin derdin ne?”
Kapıyı tutarken yavaşça mırıldandı.
Kapıyı kapatmadan önce onun ağlamak üzere olan yüzünü hatırladı.
Reynsis bilinçsizce gülümsedi. Ama bunu fark etmiş gibi görünüyordu.
Bu sırada çalışma odasının dışında dişlerini gıcırdattı.
‘’Bu şekilde geri adım atamam.’
Bu noktaya geldiğine göre Reynsis’i acımasızca boğmaya karar verdi.
‘Benim canavarım çok sert bir adam.’
Onu böyleyken nasılsa bir güzel onu sever. Prim homurdanırken eteğini kaldırıp yere oturdu.
“Amanın, Leydi Primabel.”
“Merhaba.”
Oradan geçen bir hizmetçi onu selamladı. Bu Mary’ydi sık sık beraber yemek yediklerinden yakınlaştıkları bir kızdı.
“Burada ne yapıyorsunuz Leydim.”
“Yani her zamanki gibi majestelerini bekliyorum.”
“Bununla ilgili gerçekten problemleriniz var.”
Bunu söyleyen Mary elimde bir kitap tutuyordu. Prim onun tuttuğu kitabı işaret etti.
“Sen demi burada okuyorsun? Hangi kitabı okuyorsun?”
“Ah, bu kitap.”
Mary beceriksiz bir şekilde gülümsedi ve kitabı arkasına sakladı ama Prim’in gözleri daha hızlıydı. Prim yeterince dikkatliydi bu yüzden Mary temkinliydi.
“Flört endişeleri mi?”
“Hahahahaha…..”
Mary garip bir şekilde gülümsedi. Elindeki kitap aşkla ilgili bir kitaptı. Prim sanki biliyormuş gibi gözlerini kitaba dikti.
“İtiraf bile edemezsin çünkü ona sadece bakıyorsun değil mi?”
“Amanın, nasıl bildin?”
Kız şaşırmış bir şekilde gözlerini kocaman açtı.
“Çünkü kitaplara güveniyorsun. Bazen, sadece kitapların dediklerini dinlemek yetmez. Açık olman gerek.”
“Ne yapmalıyım?”
“Bu biraz pahalı…”
Prim kafası karışmış görünüyordu. Sonra Mary sabırsız bir yüzle ona yaklaştı.
“Anlat bana genç usta Prim.”
(Mary
“Bunu tahmin edebirim.”
Oho, bu leydi.
Prim ilk Mary’e baktı. Ona söylemek üzereydi ama kalbi önemli hissetmiyordu. Bu yüzden, Mary’nin parıldayan gözleri Prim’in kalbini salladı.
“Öyle söylersen yardım edemem.”
Modaymış gibi boğazını temizledi.
Dürüst olmak gerekirse Prim’in bile aşk ilişkisi tamamen kaos ve başarısızlıktı.
Yine de sonuç olarak bir aşk romanı yazarı olarak bir kadının kalbini neyin rahatsız ettiğini biliyordu. Diğer bir deyişle bir aşk uzmanıydı.
“Kimseye bunun hakkında bir şey söylemeyeceğim…”
Prim 7/24 dedikodu yalan bir kadın gibi onun kulağına fısıldadı ama Mary’e baktığı anda kadının rengi soldu.
Tanrım yakalandık.
***
Çevirmen: AlmaKarma
Yorumlarınız çevirmenlerimiz için ne kadar motive edici olduğunu unutmayın ve bol bol yorum yapın lütfen (. ❛ ᴗ ❛.)