You’ve Got The Wrong House, Villain - 4.Bölüm
Kısım 2 – Kahramanın Kapı Komşusu Oldum
Bölüm 4
Neden o burada?
Kapımın önünde dikilen kişiyi görünce, dondum kaldım.
“Selam…”
Yine de şimdilik selamına karşılık verdim. Yüzünde göz kamaştırıcı bir gülümseme vardı.
Evimi ziyarete gelen hanımefendi, sabah çiyinde yıkanmış bir vadi zambağı gibiydi. Tatlı saçları, gümüş iplikler kadar inceydi, öğlen güneşinde canlı bir şekilde parlıyordu ve açık yeşil gözleri yeni filizlenmiş yaprakların tazeliğini içinde barındırıyordu. O epey nazik, adeta bir yavru köpek gibi duran gözlerde yansımam gün ışığı gibi parıldıyordu. Göz ucuyla aşağı baktı.
“Çok mutlu oldum! Hemen yanımda yaşıtım birinin yaşayacağını sanmıyordum.”
Söylediği gibi, yüzü keyifle doluydu.
“Geçmişte birkaç kez taşındım ama her seferinde, ben ve küçük kız kardeşimle yaşıt hiç kimse yoktu.”
Sanki gözlerinde haydi arkadaş olalım dermişçesine bir parıltı vardı. Biraz bunalmış gibi hissettim çünkü bana gelecekteki potansiyel arkadaşıymışım gibi bakıyordu.
Bu arada, kendini Anne Marie olarak tanıttı, değil mi? O zaman gerçekten düşündüğüm kişi mi demek bu? Kadın kahraman.
İlk başta şüphelendim, fakat görünüşü sadece hatırlayabildiğim kadarıyla romandakinden farklıydı. Ayrıca küçük kız kardeşi ile beraber yaşıyorlardı. Dünyanın bu şartlarına karşın bu iki kadının bu kadar güzel olabileceğine imkân vermemiştim.
Ama neden kahraman hemen yanımdaki eve taşınmıştı ki?
Ben böylece kendimi düşüncelerde kaybetmişken, kendini Anne Maria olarak tanıtan kadın konuşmaya devam etti.
“Birkaç dakika önce başka bir komşu ile tanıştım ve bana buradaki en büyük kafelerden birinde çalıştığını söyledi. Acaba bu kafe Mavi Gelincik kavşağındaki kafe olabilir mi?”
Duyduğum soru ile duraksadım.
“ …Evet, öyle.”
Enstitüden kaçtıktan sonra, kendime bir iş bulmuştum ve normal bir insan gibi kendi halimde yaşıyordum. Ve şimdi, buraya taşınıp Mavi Gelincik caddesindeki kafede çalışmaya başlayalı 2 yıl geçmişti.
O zamanlar, sessiz bir yere yerleşebilmek için biraz para biriktirmeyi düşündüğümden, kendime bir gün seçtim ve yaşayabileceğim güzel bir ev arayışına girdim. Daha sonra yakınlarda bir kafeye geçip bir bardak kahve içerken ilk defa yorgunluğumu atıp rahatlıyordum. Bir müddet manzarayı gözlemledim, sonra arkamı döndüğümde bu yerin müşterilerle dolu olduğunu fark ettim. Kafede çalışmanın gerçekten de güzel olabileceğini düşündüm.
Her nasılsa, tam oradan ayrılacakken, kafenin sahibi aniden bana koştu ve burada çalışmak ister miyim diye sordu. Normal olarak, şaşırmıştım ve reddetmeyi denedim. Ama kafe sahibi bana umutsuzca yalvarıyordu, eğer benim için uygun olmasaydı, sadece az önce yaptığım gibi kafeye gelip oturabilirdim. Ve böylece gelincik sokağında garip bir şekilde iş buldum.
Haftada bir gün izin alıyordum ve bugün benim izin günümdü, bu yüzden şu anda evdeydim. Yani Anne Marie’ nin diğer komşudan duyduğu şey doğruydu. Komşunun kim olduğundan tam olarak emin değildim ama eğer rehine dükkânındaki adamdan almadıysa, o zaman kesinlikle tamirhanedeki Bayan Meriel’ den almıştı bu bilgiyi.
Bu ikisi, Gri Gelincik caddesindeki diğer insanların meseleleri hakkında konuşmayı seven insanlardı. Geçenlerde kişisel bilgilerimi bu şekilde paylaşmamaları için onları uyarmıştım ama gerçekten dinlemiyorlardı.
Enstitüde kalıntıya maruz kaldığımdan beri, duygularım birazcık körelmişti. O yüzden tam olarak ne kızgın ne de üzgün değildim, ama birisinin benim hakkımdaki ayrıntıları yayması birazcık can sıkıcıydı.
Ancak, Anne Marie düşünceli biriydi. Benim garip tepkimi gördüğünde yüzünden pişmanlık ve üzüntü belli oluyordu.
“Ah… Tanışır tanışmaz sana bu kadar kişisel bir soru sorduğum için özür dilerim. Kabalık ettim, değil mi?”
Anne Marie hata yapmış gibi hızlıca benden özür diledi.
“Şey, yarından itibaren kafenin karşısındaki klinikte çalışacağım. O kadar şaşırdım ki, sadece evlerimiz birbirine yakın değil, aynı zamanda işlerimizde… Haddimi aşmış olabilirim üzgünüm. ”
Anne kendini açıkladığı gibi, ne söylemesi gerektiği konusunda bir fikri de yok gibiydi.
…Bizim Coco’muz gibiydi.
Anne Maria’yı böyle görmek bana önceki hayatımdan yetiştirdiğim köpeğimi hatırlattı. Neredeyse düşen bir çift kulak ve kuyruğun görüntüsünün Anne Marie ile uyuştuğunu görebiliyordum. Çok acıklı duruyordu ve herhangi kızgın birinin onu böyle gördükten sonra kızgın kalmaya devam edebileceğinden şüpheliydim. Öte yandan, ben ona zaten kızmamıştım.
Belki de köpeğim Coco’yu bana hatırlattığı için konuştuğumda sesim çok daha yumuşaktı.
“Önemli değil, klinikte çalıştığına göre ilerleyen günlerde sık sık görüşeceğiz.”
Dahası, klinikte çalışacağını söylemişti. O zaman haklı olmalıyım. O gerçekten de romandaki kadın kahraman.
Bu sözleri sadece nezaketten söylememe rağmen, önümde duran kadın utangaç bir şekilde gülümsedi, sanki bunu duymaktan gerçekten sevinmişti. Bir kahramandan beklendiği gibi, kusursuz ve parlak bir gülümsemesi vardı.
Buraya gelmeden önce ailesi mahvolduktan sonra küçük kız kardeşini desteklemek için zorluklar yaşamış olmalıydı, ama şaşırtıcı bir şekilde belli olmuyordu.
Bunu bir kenara bırakırsak, sakın bu yerin romanın başında kahramanın yaşadığı yer olduğunu söylemeyin. Hikâye çizgisinin başlamasından yaklaşık bir ya da iki yıl öncesinde olmalıyız ve roman kesinlikle kahramanın perişan bir eve taşındığını söylüyordu. Ancak, buradaki evler bu yerin en iyilerinden biriydi. Burada yaşamış olabilir mi, sonra maddi olarak daha kötüye gittiğinden ötürü, daha küçük bir yere mi taşınmıştı?
Fikrim bir şekilde doğru görünüyordu. Onun parlak ve son derece naif gözüken yüzüne baktığımda, bir sebepten dolayı para kazanmasının zor olacağını hissettim. Merdivenlerden en aşağıya yuvarlandığınız zaman yüzeysel derecede fikir edinmeyi öğreniyorsunuz. Hayatın en zayıf halkasında belli bir süre geçirdiğimden kaba bir gözlemle bazı şeyleri yakalamayı öğrenmiştim. Şu anda önümdeki kadın, iyi düşünmeye çalışırsak, başkalarından nasıl şüphelenileceğini bilmeyen saf ve toy biri izlenimini veriyordu. Kötü düşünürsek ise, kolayca zorbalığa uğrayabilecek birisiydi, iliklerine kadar sömürülmek adına mükemmel bir hedef.
Romanda, evinin önünde baygın duran ve tanımadığı adamı yanına alıp ona son derece samimi davranmamış mıydı? Yazar, sanki romanın bir kısmında sıkışmış kalmış ve onu sanki bir azize gibi göstermeye çalışırcasına iyiliğini vurgulamıştı. Sonra, hikâyede, Anne Marie’ nin doğasını kullanmaya çalışan birçok kötü karakterin ortaya çıkması gerginlik yaratmıştı.
Ve sonra hepsi şeytani yardımcı kötü adam Lakis tarafından Jordan Nehri’ni geçmeye gönderilmişti ( ölüme gönderilmişlerdi. ) . Tabii bunu yapması iyi bir şey yaptığı anlamına gelmiyordu.
Her iki durumda da…
Anne-Marie, geçmişte sık sık taşındığını söylediğinden, burası muhtemelen son kalacağı yer değildi.
Hafızamı gözden geçirdim ama romanda kadın kahramanın ev adresiyle ilgili hiçbir şey bulamadım. Bununla birlikte, roman başladığında, kahramanın yaşadığı yer, erkek başrolün ve yardımcı kötü adamın sürüldüğü sorunlu bölgeydi, bu yüzden böyle tenha bir yerde ana sahne olamazdı.
Bu demekti ki, kadın kahramanın en azından önümüzdeki yıl veya iki yıl sonra taşınacağı anlamına geliyordu. Onunla gerçekten yakınlaşmak istemiyordum ama bir süre komşum olacağı için gerçek ismimi söylememin sorun olmayacağını düşündüm.
“Bana Yuri diyebilirsin.”
“Vay canına duyduğum en sevimli isim.”
Araştırma enstitüsünde, ‘Arakne’ lakaplıydım ve daha önce gecekondu mahallelerinde yaşadığım zamanlar bir adım yoktu. Yani şimdi, önceki hayatımda sahip olduğum ismi kullanıyordum.
“Şey, ben…”
Anne-Marie aniden bir şey hatırlamış gibi konuşmaya başladı. Ama nedense bunu söylemek onun için kolay değilmiş gibi görünüyordu ve dudaklarını ısırdı.
“…Evimde hayaletler olabileceğini duydum. Acaba bu doğru mu?”
Kısılmış sesiyle söylediklerini duyduğumda, yine ne diyeceğimi bilemedim ama bu sefer farklı bir nedenden ötürüydü. Anne-Marie’nin tepkimi nasıl karşıladığından emin değilim ama aceleyle bir bahane uydurdu.
“Elbette, bu tür batıl inançlara inanmıyorum, ama küçük kız kardeşimin böyle bir şey duyarsa korkacağından endişeleniyorum…”
Ancak yanakları hafifçe kızarmıştı, bu yüzden az önce dediklerine inanmıyordum. Hiç tereddüt etmeden Anne-Marie’ye şunları söyledim:
“Endişelenecek bir şey yok. Bunlar sadece saçma birer söylenti.”
Yanımdaki evin hayaletli olduğu söylentisinin çıkmasının asıl sebebi bendim. Ama bu tam olarak onun yüzüne söyleyebileceğim bir şey değildi. Bunun yanında, gerçekten uzun zaman oldu, değil mi? Bu söylenti buraya ilk taşındığımda ortaya çıkan bir söylentiydi.
Bunun doğru olmadığını duymak, Anne-Marie’yi rahatlattı, artık daha rahat görünüyordu.
“Yani durum bu mu? Buraya gelmeden önce evin bir süredir boş olduğunu duydum. Muhtemelen bu kadar tuhaf bir hikâyeye sahip olmasından dolayı kimse bu evde kalmıyordu.”
Sözlerini dinlerken, bir şeyin vicdanımı rahatsız ettiğini hissettim (Ve bir de vicdanımı yitirdim sanıyordum.)
Her neyse, onu bu kadar tedirgin etmesine rağmen böyle bir evi nasıl almayı başardığını merak ettim. Yaydığım hayalet söylentisinden ötürü neredeyse bir buçuk yıldır kimse o evde kalmaya gelmiyordu.
Ah, belki de bu yüzden evi biraz daha ucuza almış olabilir.
Ancak, Anne-Marie rahatlayarak nefes alış verişini sakinleştirdi, ne dediğini duyduğumda ise kendimi sessiz kalmaya zorladım.
Çeviri: Lucee