İmparatoriçe - 47.Bölüm
Sabah uyandığımda saray sisle örtülmüştü. Pencereyi açıp soğuk havanın vücudumu arındırmasına izin vererek başımı eğdim. Bugün, Grandük Kapmen’lr diplomatik ilişkiler başlatmayı tartışacağım gündü.
‘Elimden gelenin en iyisini yapmalıyım.’
Kendimi mental olarak sakinleştirdim. Perdeleri birbirine bağlarken pencere pervazında uçup gitmemesi için bir taşın altına sabitlenmiş bir mektup buldum.
‘Prens Heinley?’
Mektubu açınca Prens Heinley’in el yazısını gördüm.
– Güven bana.
“?”
Niçin ona güvenmemi istiyordu? Şaşırmıştım ama uzun bir süre sonra mektup aldığım için mutlu da oldum. Ne yazık ki Queen gitmiş olduğu için hemen bir cevap gönderemezdim. Kağıdı bir çekmeceye tıkıştırdım ve soğuk suyla yüzümü soğuk için banyoya gittim. Ardından bir zili çaldım ve nedimerim beni hazırlamak için içeri girdiler.
“Bugün yuvarlak masa toplantınız var değil mi? İnsanların yanına oturacaksınız bu yüzden çok kabarık bir elbise seçmemeliyiz.”
Kontes Eliza neredeyse dümdüz hatları olan siyah bir elbise seçti ve ardından saçımı yaptı.
“Ben yokken Queen gelirse lütfen ona biraz su verin.”
“Elbette Majesteleri.”
“Ve yağmur yağarsa içeri girmesine izin verin. Bazen pencerenin dışında yağmura yakalanıyor.”
İstejlerimle birlikte Kontes Eliza’yı ardımda bıraktım ve derin bir nefes alarak odadan çıktım. Bununla yüzleşebileceğime inanıyordum.
***
Toplantı sabah saat 10’daydı. Nispeten küçük bir toplantıydı -mevcutta Maliye Bakanı, Dışişleri Bakanı, her bakanlıktan önemli yetkililer, Grandük Kapmen, Sovieshu ve ben vardık.
Konu, Rwibt ile diplomatik ilişkilerin başlatılması, bunun faydaları, zararları ve uygulanabilirliğiydi. Dünyada, aralarında çok az etkileşimin olduğu toplam sekiz kıta vardı. Doğu İmparatorluğu’nun bulunduğu Wol kıtası ve Rwibt’in bulunduğu Hwa kıtası diğer kıtalara kıyasla yakındı ancak yine de uzun bir mesafeydi. Özel ticaretten kar elde etmek zaman alacaktı ve devlet öncülüğündeki alım satım işlemlerinde hızlı iletişim kurmak çok önemliydi. Durum göz önüne alındığında bir sonuca varmak zordu. Ancak…
‘Sovieshu neden kötü bir ruh halindeymiş gibi görünüyor?’
Müzakere boyunca ters ters bakmıştı. Toplantıya liderlik etmesi gerekiyordu ancak o özgürce görüş bildirmeyi zorlaştırıyor ve yetkililer ona bakmaya devam ediyordu.
‘Dük Elgy ve Rashta arasında olanlar yüzünden mi yoksa? Bunu işe taşımaması gerekir…’
Başımı haritadan kaldırdırıp Grandük Kapmen’in bakışlarıyla karşılaşınca iç çekişimi bastırdım. İfadesi tarafsızdı, ne düşmanca ne de olumluydu. Gözlerimiz buluşunca başını salladı ve ben de başımı sallayarak karşılık verdim.
***
Toplantı yavaş yavaş ilerledi ve sonunda Grandük Kapmen’in önerisi üzerine bu meselenin başına atandım. Yılbaşında bana karşı Olan tavrı düşünülünce sunduğu gerekçeler anlaşılmazdı.
‘Grandük Kapmen.’
Nihayet toplantıyı bitirdim ve oda boşaldı. Grandük Kapmen’i koridora kadar takip ettim.
“Bir dakikanız var mı? Bir şey sormak istiyordum.”
“Evet. Buyrun lütfen.”
“Neden idareyi benim üstlenmemi önerdiniz?”
Grandük Kapmen kaşlarını kaldırdı.
“Hoşunuza gitmedi mi?”
“Sadece merak ediyordum. Birkaç gün önce…”
Rashta’yla nasıl başa çıktığım -daha doğrusu başa çıkamadığım için beni eleştirmişti. Bunu sesli söylememiştim ama sanki ne demek istediğimi anlamış gibi dudakları yukarı doğru kıvrıldı.
Gülümsüyor muydu? Bu beni oldukça üzdü.
“Çünkü bu doğru.”
“…”
“İmparatoriçe’den başka idareye geçebilecek kimse yok.”
“Ne demek istiyorsunuz?”
“Imona ve Imot’tan bahsettiğimde bunun ne anlama geldiğini bilen tek kişi sizdiniz.”
Beni sırf bu yüzden mi önermişti? Aceleyle açıkladım.
“Daha önce de söylediğim gibi, sadece birkaç kelime biliyorum. Mütevazılık yapmıyordum, doğruydu.”
“Evet ama pek çok insan o birkaç kelimeyi bile bilmiyor.”
Dil, Akademi’de zorunlu bir ders değildi… Sırf buna dayanarak bu ciddi görevi bana bırakmak doğru muydu? Her halükarda İmparatoriçe olarak zayıflık gösteremezdim ve nihayetinde başımı salladım. Artık iş bu noktaya geldiğine göre gayret ederek aradaki boşluğu kapatmam gerekiyordu.
“Şimdi müsaade ederseniz lütfen.”
Grandük Kapmen söyleyecek başka bir şeyi yokmuş gibi hafifçe başını eğerek selam verdi ve sonra arkasını dönüp koridordan yürüdü.
Pat pat pat.
Her bir adımında ayakkabılarının sesi yankılanıyordu. Başımı çevirip ters yöne doğru yürüyünce toplantı salonunun açık kapısından bir masaya yaslanmış şekilde Sovieshu’yu gördüm.
Toplantı boyunca kara kara düşünmüştü ama şimdi ifadesi daha da kasvetli görünüyordu.
“Majesteleri?”
Endişeyle ona yaklaştım ama yapar yapmaz buna pişman oldum. Rashta’yla ilgili bir şey mi oldu? Bunu sormam imkansızdı ama böyle görünürken Sovieshu’yu görmezden gelemezdim.
“Korkunç görünüyorsunuz. İyi misiniz?”
Üstüne düşünmekten kaçındım ve onun yerine sadece mevcut durumunu sordum.
Ama ağzından çıkan sözler beni afallattı.
“İmparatoriçe. Yabancılara karşı özel bir ilginiz var?”
***
Kızmayın bana ne olursunuz, vakit bulsam inanın daha erken atardım ʕ´• ᴥ•̥`ʔ Neyse siz yine de bir sürü yorum yapın ki mutlu olayım><