İmparatoriçe - 43.Bölüm
Sovieshu sertçe bana seslenerek kaşlarını çattı.
“Onunla mıydın?”
Sovieshu hakkındaki hislerimde hala kararsız olduğum için cevap vermek istemedim.
“Evet.”
Ona en açık sözlü verdim ve Sovieshu’nun alnındaki kırışıklık derinleşti.
“Prens Heinley. Daha ne kadar burada kalacaksınız?”
Prens Heinley daha birkaç gün önce İmparator’la tartışmış olmasına rağmen genişçe gülümseyerek cevap verdi.
“İki üç hafta civarında sanırım.”
“Çok uzun değil mi? Batı Kralı’nın sağlık durumu pek iyi değil, veliaht prens ondan uzak kalması kalmamalı.”
Sovieshu, Prens Heinley’e karşı Rashta’yla münakaşasından bu yana süregelen hoşnutsuzluğunu göstermekten çekinmiyordu. Ama söyledikleri yanlış değildi.
“Endişeniz için teşekkürler.”
Prens Heinley basit bir gülümsemeyle karşılık vererek başka bir şey söylemedi. Ortamda gergin bir sessizlik hüküm sürdü.
“Öyleyse ben gidiyorum Majesteleri.”
Sovieshu’ya çabucak veda ettim çünkü daha fazla kalsaydım yalnızca birbirimizin hislerini incitecektik. Ama Sovieshu gücenmiş görünüyordu ve bana tekrar seslendi.
“İmparatoriçe.”
Şu bakış… Beni Prens Heinley’in önünde aşağılamak mı istiyordu? Önceki deneyimlerimden mütevellit ilk aklıma gelen buydu. Şansızlık o ya, veya belki de şans, önce Prens Heinley’le konuştu.
“İmparatoriçe ile konuşmam gerekiyor, umarım kendi yolunuza gidersiniz.”
“Zaten onunla yürüyordum Majesteleri.”
“İmparatoriçe’ye söyleyecek bir şeyim var Prens Heinley.”
Sovieshu ben ve Prens Heinley arasında bakış atarak tutmam için kolunu uzattı.
Prens Heinley’e bakınca sanki kocamın peşinden gitmemi istemiyormuş gibi dudaklarını sıkıca birbirine bastırdığını gördüm. Sovieshu ona bakış atarken üzgün bir yavru köpek gibi görünen Prens Heinley için üzülerek Sovieshu’nun elini tuttum.
“Neden perişan bir ifadeyle İmparatoriçe’ye bakıyorsunuz?”
Sovieshu ona acınası buluyormuş gibi tepeden baktı.
“İmparatoriçe bana etrafı gösteriyordu ve İmparator gelip rehberimi aldı.”
“İmparatoriçe benim eşim, prensin tur rehberi değil.” (Çn: Niyeyse sadece böyle zamanlarda geliyor ama aklına)
Sovieshu sahiplenici bir edayla kolunu omzuma sardı. Onu reddedemezdim ve iç çekerek adımlarını takip ettim.
“Neden şu zamparaya etrafı gezdiriyorsun?”
“Ona işten dönerken rastladım.”
“Bundan sonra başkası yapsın. Sarayda bir sürü başka insan var ama gelmiş İmparatoriçe’nin rehberlik etmesini mi istiyor?”
“Prens Heinley, askeri güce ve büyük bir servete sahip güçlü bir ulusun varisi. İlişkilerimizi sağlam tutmalıyız.”
Sovieshu, başıyla selam verip uzaklaşan şövalyeye doğru bakış atıp ve kolunu bir sütuna yaslayarak gözlerini sitemle bana dikti. Sanırım Rashta’yı küçük düşüren adamla ilişki geliştirmemi istemiyordu.
“Dürüst olmak gerekirse onunla ilgilenmeni istemiyorum.”
Biliyordum. Son derece açıktı. Gaddarca gülümseyerek sözlerini vurguladı.
“Güzel bir yüzü var ve önünde evcil bir köpek gibi davranıyor. Ama onunla ilişki kurman yalnızca dedikoduya sebep olur.”
“Dedikodu mu?”
“Diğer soylu kadınlar ve genç leydiler bir yakınlık içinde olduklarına inanarak kendilerini bu zamparaya bağlıyorlar. Ama İmparatoriçe bu ülkenin en saygın insanlarından birisi. Sen imparatorluğu temsil ediyorsun. Batılı bir çakın tarafından aklın çelinirse İmparatorluk hanesinin onuru ne olur?”
“Onunla konuşmakla onurum kirlenmez. Eğer bu arkadaşlığı diğer soylularınki gibi bir arkadaşlık olarak görmezsen Batı bundan memnun olmaz.”
“Burnunun dikine gideceksin yani.”
“Eğer bu Bayan Rashta’yla ilgiliyse—”
“Rashta hakkında olduğunu kim demiş? Neden şimdi Rashta’nın ismi gündeme geliyor?”
Çünkü Sovieshu’nun Prens Heinley’den nefret etmesinin sebebi oydu. Bilmemezlikten gelmesine rağmen Sovieshu’ya baktım ve tükenmiş bir şekilde çekti.
“Gerçekten Rashta’dan nefret ediyorsun.”
“Adı söyledim çünkü Prens Heinley’le ilişkiyi kesmek istemenin sebebi o.”
“Hayır. Ondan nefret ediyorsun ve bu yüzden her şeyde onu siper olarak kullanıyorsun.”
Yorulmuştum. Tekrar cevap vermek istemiyordum.
“Böyle devam edeceksen müsaadeni isteyeceğim.”
“Rashta’yla ilgili—”
Birkaç adım atıp duraksadım. Arkamı dönünce Sovieshu boğazını temizleyerek sesi yumuşattı.
“Öncesinde. Sana karşı çok sert konuştum.”
“Neyden bahsediyorsun?”
“Üç gün öncesi.”
“…”
“Vikont Roteschu geldiğinde seni suçlamamalıydım… Sinirliydim. Üzgünüm.”
“Pekala…”
Sovieshu benim yerime beceriksizce yere bakmaya devam ediyordu.
‘Rashta söz konusu olunca gözü kararıyor ama yaklaşık üç gün sonra aklı başına mı geliyor?’
Bir dahaki sefer Rashta’yla ilgili bir şey olunca bunu hatırlasam iyi olur. Mekanik bir şekilde gülümseyip başımı sallayarak tekrar arkamı döndüm.
“İmparatoriçe.”
Ama Sovieshu bana bir kez daha seslendi. Arkamı döndüm ve tereddütle bana yaklaştı.
“Doğum günün yaklaşıyor. Son zamanlarda birbirimizden uzaklaştık… belki de aramızı düzeltmek için yazlık köşke gidebiliriz. Ne dersin?”
***
Yorum yapan elleriniz dert görmesin^^