İmparatoriçe - 36.Bölüm
‘Benden bahsediyor olmalılar…‘
Rashta endişeyle içerisinde özel ziyafetin olduğu kapıya baktı. Sovieshu oradayken her şey düzgün gidiyor olmalıydı ama yine de endişeliydi.
Prens Heinley herhangi birine tuhaf bir şey söyler miydi? İmparatoriçe’nin söylenti yayması pek olası görünmüyordu ama Rashta Prens Heinley için aynı şeyi söyleyemezdi. Rashta dudağını ısırıp tekrar iç çekti.
“Bugün keyifsiz görünüyorsun. İyi misin?”
Baron Lant yanında belirerek muzipçe gülümsedi.
“Aslında değilim.”
“Çok dürüstsün.”
Rashta gülümseyerek başını salladı. Sovieshu’dan sonra saraydaki en sevdiği kişi Baron Lant’tı. Rashta’ya karşı önyargılı değildi ve Prens Heinley’le ilgili söylentileri yayıldığında Baron Lant’ın onu savunmak için ileri çıktığını duymuştu. Rashta onu sevmeden edemiyordu.
“Prens Heinley ne kadar asi olursa olsun İmparatorumuza teslim olmaktan başka şansı yok, emin olabilirsiniz. Batı Krallığı iktidarda güçleniyor olsa bile yine de Doğu İmparatorluğu’nu gölgede bırakamaz.”
“Evet…”
“Bayan Rashta’nın onurunu korumak için elimden ne geliyorsa yapacağım, bu yüzden gidip kutlamaların son gününün tadını çıkarın.”
Rashta başını sallayıp keyfi yerine gelerek gülümsedi. Onu hor görmeyenler birer ikişer etrafında toplanmaya başladı ve çok geçmeden etrafı ona yakın olan veya yakınlaşmak isteyen insanlarla çevrelendi. Dikkatleri üzerine çekmişti ve düşünceli olduklarından veya başka bir sebeple kimse ona neden özel ziyafete gitmediğini sormuyordu. Rashta kendisinden kesinlikle beş kat daha eski olan şarabı yudumlayarak soyluların onu övgülere boğmasını mutlulukla kabul etti.
“Gümüş saçlarınız ve koyu gözleriniz arasındaki zıtlık çok kıskanılası.”
“Vadideki bir zambak gibi saflık hissi veriyor.”
“Düşes Tuania’nın mevcut itibarını koruması gerekebilir.”
Düşes Tuania muhtemelen özel ziyafete katıldığı için yoktu ve bugün giderek daha fazla insan onun yerine Rashta’ya yaklaştı.
‘Bugün sosyetenin kelebeği benim.‘
Rashta oldukça keyifli hissediyordu. İmparatorun cariyesi olmadan önce bile güzelliğin bir zehir olabileceğini biliyordu. Sadece birkaç denemeden sonra güzelliğini bir silah olarak kullanmayı öğrenmişti ama o zaman bile kendini her zaman tehlikede olan güvenilmez bir ipin üzerinde yürürken buldu.
Ama burada farklıydı. Herkes onu övüyor ve seviyordu. Koruyucusu dünyadaki en güçlü adamdı ve kimse ona parmağını süremezdi.
“Ama özel ziyafete gideceğinizi söylememiş miydiniz? Neden şimdi buradasınız?”
Ama sadece yarım saat sonra birisi rahatsız edici bir soru ortaya atmıştı.
Rashta konuşan kadına baktı. Akılda kalıcı bir aristokrat değildi ve İmparatorluk Sarayı’nda önemli bir görevi veya büyük bir serveti yoktu. Bu dikkatli soylu kadının onlarla bir araya geldiği ilk seferdi. Diğer soylular bu soruya karşı sessiz kaldılar ve merak etmelerine rağmen bunu dile getirmediler.
“Çünkü…”
Rashta çabucak düşüncelerini toparlayarak bir hikaye uydurdu.
“Çünkü Rashta böylesinin daha iyi olduğunu söyledi.”
“Oh, Bayan Rashta mı?”
“Ziyafete genellikle önemli yabancı konuklar gidiyor. Rashta’nın katılmasındansa ülkemize fayda sağlayacak birinin daha iyi olacağını düşündüm.”
Soylular bu cevaptan çok memnunlardı.
“Bayan Rashta bir cariye için oldukça zeki.”
“Gerçekten öyle. Önceki cariyelerin çoğu yalnızca para harcayıp boş boş dolanıyor ve uluslararası meselelere hiç ilgi göstermiyorlardı. Bayan Rashta kesinlikle onlardan farklı.”
Rashta utanarak gülümsedi ve bakışlarını indirdi. Hayranlıkları bir uyuşturucu kadar sarhoş ediciydi.
“Rashta Majesteleri’ne yardım etmeli.”
Rashta başka bir içki istediğini mırıldandı ve birkaç asilzade ona hızlıca çeşit çeşit şarap kadehi sundu. Rashta açık mor likörlü bir kadeh seçti ve içeceğini kabul ettiği genç adamın yüzü parladı.
Aniden Rashta’nın gözlerine genç adamın omuzlarının ardından birisi ilişti. Orada olmaması gereken biri.
Kadeh ellerinden kayarak yerde paramparça oldu.
“Bayan Rashta, iyi misiniz?”
“Ne oldu?”
Rashta cevap veremedi ve hızlıca başını salladı. Ama onu şaşırtan kişi artık orada değildi.
‘Yanlış mı gördüm?‘
Rashta kalbini sakinleştirmeye çalıştı. Belki de alkolün etkisiydi.
‘Çok fazla içtim.’
Hizmetçiler kırık camları bir tepsiye koyup yerden içkiyi silerken Rashta tekrar tekrar adamı gördüğü yere baktı.
“Sorun nedir Bayan Rashta?”
Baron Lant tuhaf davranışını fark ederek onun baktığı tarafa doğru dönünce Rashta onu durdurmak için hızlıca giysinin kenarını yakaladı.
“Baron Lant. Bir sorum var.”
“?”
“Yeni Yıl kutlamaları için, eğer bir asilzade ilk gün gelmezse… son gün gelebilir mi?”
“Elbette. Bazıları kutlamalara hemen gelemeyebilir.”
Rashta sesini alçalttı.
“Kırsal kesimdeki aristokratlar Yeni Yıl kutlamalarına geliyor mu? Küçük arazileri olan kırsal aristokratlar? Misafirleri seçmede yardım etmiyor muydunuz?”
“Evet ediyorum. Ve küçük bir mülkü olan soylular bile davet edilebilir.”
“Yıllardır katılmasalar bile mi?”
“Uzun zamandır katılmamış olsalar bile hala bu sebeple davetiye gönderiyoruz. Onları tamamen bir başına bırakmıyoruz.”
Rashta’nın dudakları titremeye başladı ve Baron Lant’ın ifadesi kasvetlendi.
“Ne oldu Bayan Rashta?”
Rashta başını iki yana sallayıp yine etrafını süzdü ve bardağını ona doğru itti.
“R-Rashta içeri gidiyor. Galiba sarhoşum.”
Kararsızca cevap vererek kalabalığın dışına çıkmak için elini salladı. Sarhoş olduğu için karıştırdıysa endişelenecek bir şey yoktu ama öyle değilse —tehlikeli olurdu.
O adam… Vikont Roteschu. Bir zamanlar köle olduğu hanenin efendisi. Rashta’nın yüzünü tanıyordu.
Ayrılmak üzereyken Rashta’nın arkasından gelen yüksek bir ses konuştu, “Ne? Doğru mu görüyorum?”
Rashta’nın sırtındaki tüyler diken diken oldu. Yüzü solgunlaştı ve korku içinde gözleri karardı.
Rashta sendeliyordu ve Baron Lant aceleyle ona doğru koştu.
“Bayan Rashta?”
Baron Lant endişeyle ona seslendi ama o cevap vermedi.
“Bayan Rashta?”
Yüksek ses alay ederek daha da yaklaştı.
“Bu ne şimdi? Kimliğini mi değiştirdin?”
Ortalığı ölümcül bir sessizlik bürüdü.
“Dünya git gide daha iyi oluyor. Kaçak bir köle şimdi bir leydi gibi muamele görüyor? Hm?”
***