İmparatoriçe - 20.Bölüm
Cariyeyi Yeni Yıl balosuna mı davet etmişti?
Cariyeler kutlamalara katılamıyor değildi ama genellikle soylu statüsünde oldukları zaman katılırlardı. Bu sebeple imparatorlar düşük statülü cariyeleri başka bir soyluyla sahte evlilik düzenleyerek statüsünü kontes veya markize yükseltirdi. Ancak Sovieshu, Rashta’ya karşı bu “düşüncesiz” yaklaşımı asla kabul etmeyecekti.
Rashta’nın görünüşü beni hazırlıksız yakaladı. Başımı yana çevirdim ama şaşıran tek kişi benmişim gibi görünüyordu. Sovieshu Rashta’ya gülümseyip ve başını sallıyordu. Tekrar Rashta’ya döndüğümde utanarak reverans yaptı ve Sovieshu’ya bakıp “Bu zor.” dedi.
Kısa süre sonra bakışları bana rastladı. Göz göze gelince gülümseyip “Abla!” diye seslendi. Ardından özür diler gibi sevimli bir şekilde ağzını kapatırken gözleri genişledi.
“O çok saf.”
Sovieshu’nun yüzündeki ifade bana Rashta’yı tamamen sevimli bulduğunu söylüyordu.
Kalbimin altüst olduğunu hissettim. Onun karısı olduğum gerçeğine rağmen ikisi arasında kalmış yabancı bir nesne gibi hissediyordum.
Bize eğilerek selam veren soylular şimdi bir Sovieshu’ya bir Rashta’ya bakıp duruyorlardı. Kadınlar yelpazeleriyle ağızlarını kapattı ve erkekler eldivenlerinin ardından fısıldaştılar. Seslerini alçak tutsalar da hepsi koroya katıldığında uğultu oluyordu. Rashta şaşkınlıkla etrafına bakıp korkmuş bir yüzle Sovieshu’ya bakınca Sovieshu iç çekti.
“İmparatoriçe, tek başına gidebilir misin?”
İkimiz zaten yan yana yürümüştük ve bana karşı olan yükümlülükleri bitmişti. Merdivenleri ayrı ayrı inebilirdik ama zorla birlikte olduğumuz izlenimini vermek istemedim. Konuştum.
“…Birlikte aşağı iniyoruz.”
Sovieshu şaşkınlıkla hafifçe bana döndü ama sesimi sakin tuttum.
“En önemli yabancı aristokratların birçoğu burada toplanmış bulunuyor. Birlikte inmezsek aramızın açık olduğunu düşünürler.”
“!”
“İmparator ve İmparatoriçe arasındaki bir çatışma düşmanlarımız ve komşu ülkeler için bir fırsat olarak görülebilir. Mükemmel bir çift olmak zorunda değiliz ama birbirlerine olumsuz bakmamalıyız.”
Sovieshu’nun ifadesi hafifçe değişti.
“Ah, evet, bence de.”
Söylediklerimden etkilenmek yerine bunları bir bahane olarak görüyor gibiydi. Pişman bir şekilde gülümseyip bana elini uzattı.
“O zaman birlikte aşağı inelim.”
Bana merdivenlerde eşlik ederken zemindeki uygun bir alanda durmadan önce kalabalığa doğru başını salladı. Gülümseyip kolunu indirdi.
“Bu yeterli mi?”
“Evet.”
Görevi bitince Sovieshu arkasına bile bakmadan Rashta’ya doğru ilerledi. Tek başıma durup onu izledim. Rashta’yı çevreleyen yabancı soylular İmparator’u gülümseyerek karşılayıp ona yer açmak için geri adım attılar. Rashta hızlıca Sovieshu’nun yanına sokuldu. Yani sevgi dolu bir ilişki böyle görünüyordu…
Bakışlarımı çevirdim. Acı göstermek yerine sahte bir gülümseme takınarak yakınımdaki Düşes Tuania’yı selamladım.
“Yeni Yıl kutlamalarını siz organize ettiniz değil mi Majesteleri? Harikulâde olmuş.”
Düşes Tuania Sovieshu ve Rashta konusunu görmezden gelerek bana dostane bir tavırla yaklaştı. Çok geçmeden diğer soylu kadınlar ve genç leydiler de yanıma geldi ve gündelik konuşmamıza devam ettik.
“Oh, şuraya bakın.”
“Bu Prens Heinley.”
“Söylentilere göre çapkınmış. Çok güzel bir yüzü var.”
“Tehlikeli ve yasadışı işlere karıştığını duydum.”
Soylu kadınlar Rashta konusundan kaçındıkları için konuşma Prens Heinley’e dönmüştü.
“Nereye giderse gitsin çok fazla söylenti olduğuna göre şuan biriyle görüşüyor olmalı değil mi?”
“Onunla başa çıkabilecek birisi var mı ki?”
“Prens Heinley bekar… Yani muhtemelen yoktur.”
“O Batı Krallığının gelecekteki kralı, bu yüzden Doğu İmparatorluğu’muzdan bir kadınla evlenmesi faydalı olabilir.”
“Ama hakkında çok fazla söylenti olan birine göre sessiz görünüyor…”
Gizemli prens hakkında konuşmalarını dinledim ve geçmekte olan hizmetkârdan bir kadeh şampanya aldım. İçinde sadece birazcık alkol vardı, neredeyse su gibiydi. Başımı kaldırarak içeceği dudaklarıma değdirecek kadar eğdim. Bardağın üzerinden bir adamın çarpık figürünü gördüm. Prens Heinley’di ve bu tarafa bakıyordu. Başımı eğip bardağı dudaklarımdan çektim.
Tesadüfen bana baktığını düşünmüştüm ama gözlerimiz buluşunca bakışlarını geri çekmedi. Onun yerine kendi bardağını şerefe kaldırıp bir içecek aldı. Pürüzsüz çene hatlarını ortaya çıkararak başını eğdi. Daha sonra dikkatini yabancı bir asilzadeye verdi ve hızlıca gözlerimi ondan aldım.
O anda-
“En soğuk imparatoriçe bile İmparator’a uymaktan başka bir şey yapamaz.”
Bir yerden gülme sesleri geliyordu. Kalbim küt küt attı ve başımı sesin geldiği yönüne çevirdim. Duvar tarafındaki koltuklar pek çok yerli ve yabancıyla doluydu. Kimin söylediğini seçebilmem için çok fazla insan vardı ama kim olduğunu doğrudan biliyordum. Bir grup insan karınlarını tutarak kahkahalarla gülüyordu.
Zor duyuyordum ama sesin sahibi tekrar bir şey söyledi ve kahkahalar daha da büyüdü. Kıkırdayan soyluların bazıları bu tarafa doğru bakınca göz göze geldik ve sessizce uyarmak için dalga geçerek hızlıca birbirlerini dürttüler. Tepkileri beni hikayemin katiyetine inandırdı. Söyledikleri şeyleri duymadığımı düşünüyorlardı ama o kadar uzakta değildim.
“Majesteleri… Gerçekten de o kadına bir hediye verdiniz mi?”
Bir kadın sanki bana soru sormayı bekliyormuş gibi yakınlarda oyalanıyordu.
“Hediye mi?”
Sesim farkında olmadan sert çıktı. Leydi yüzü kızararak özür diledi ama istediğim şey bir özür değildi.
“Ne demek istediğinizi anlamadım ama kızgın değilim. Söyleyin bana, ne demeye çalışıyorsunuz, ne hediyesi?”
Sesimin normal çıkması için uğraştım ve kadın endişeyle ağzını açtı.
“Yabancı konuklar ‘o kadın’ hakkındaki söylentileri bilmiyor. İmparator’un kabul ettiği ilk cariye olduğunu ve sizin de ona her türlü hediyeyi vermiş olduğunuzu söylüyorlar.”
İlk kısmı zaten biliyordum. Ama nasıl aniden ona hediyeler verir olmuştum?
“Daha sonra bir yabancı bana şey sordu…”
“Sorun değil. Söyleyebilirsin.”
“Bir yabancı ‘o kadın’a siz Majesteleri’yle bir aşk üçgenine dahil olmasının sorun olup olmadığını sordu ve o da hayır dedi. İmparator’un da İmparatoriçe’nin de onu çok sevdiğini söyledi. Cariye olduktan hemen sonra İmparatoriçe’nin onu karşılamak için her türden değerli hediyeler bile gönderdiğini söyledi…”
Yabancılarla iletişim kurmak yeniydi. Dahası etraftaki diğer kadınların çoğu, dedikodu sosyetede yayılan bilindik bir mevzu değilmiş gibi şaşırmıştı. Başka bir deyişle söylentileri önce yabancılar duymuş ve yerel aristokratlara yaymıştı.
Başım döndü ve dizlerim halsizleşti. İnsanlar kocamın dikkatini çekmek adına sevgilisine hediyeler gönderdiğim için bana gülüyordu. Haysiyetim, tek bir yanlış söylenti yüzünden kumdan bir kale gibi hızla çökmüştü. Kendimi Sovieshu ve Rashta’dan ne kadar uzak tutmaya çalışsam da gömülmüştüm.
***