İmparatoriçe - 19.Bölüm
Birlikte yürüdükten sonra Batı Sarayı’na döndüm. Kontes Eliza aniden “Ah!” diye bağırdığı sırada kıyafetlerimi değiştirmeme yardım ediyordu.
“Sorun nedir?”
Kontes Eliza pencereye doğru gülümsüyordu. Bakışlarını takip edince eşikte oturan Queen’i gördüm. Bu normaldi ama bugün sırtı bize dönüktü. Kontes Eliza kıkırdadı.
“Buraya uçtu ama üstünüzü değiştirdiğinizi görünce panikleyip arkasını döndü.”
“Queen?”
“Bu kuş çok akıllı Majesteleri, aynı bir beyefendi gibi.”
Giyinmeyi bitirince kuşa yaklaştım ama Queen katı bir şekilde sırtı dönük durmayı sürdürdü. Yaklaştığımda kafasını eğdi ama arkasını dönmedi. Yumuşak bir sesle konuştum.
“Şuan giyiniğim.”
Tüylü sırtını dürttüm ve etrafında dönüp alnını benimkine sürttü.
“Utandığın için mi bakmadın?”
Queen ciddi bir şekilde başını salladı. Gerçekten zeki görünüyordu. Ama…
“Bugün buraya aceleyle mi geldin? Neden yorgunsun?”
Queen not taşıdığı ilk sefer de yolculuktan yorulmuş gibiydi ama sahibi saraya geldikten sonra daha rahat görünüyordu. Her nasılsa acelesi varmış gibi bugün yine yorulmuştu.
Queen biraz tökezledi ve ardından başka bir notla bacağını uzattı. Başını okşayıp kağıt parçasını çıkardım.
-Beni arıyor musun?
Queen başını eğerek baktı ve gözünü üzerimde tutarak biraz su içmeye gitti. Nihayet cevap vermem uzun zaman aldı.
-Her yerde. Ya sen?
Queen gagasındaki suyu çalkalayıp bana doğru uçtu. Nota baktı ve sanki yalanım için beni kınarmış gibi kanatlarıyla hafifçe koluma dokundu. Mektuplarıma tepki verme şekli çok sevimliydi ve tekrar gagasını okşadım.
-!
***
Yeni Yıl kutlamaları nihayet başladı.
Gece gökyüzünde havai fişekler parıldadı ve gündüzleyin insanlar sokaklarda gülüp sohbet ettiler.
Uzun zamandır sarayda yaşıyor olmama rağmen, Yeni Yıl’ı düşünürken aklıma gelen görüntü hala neşeli evlilik öncesi festivaliydi.
Pencereyi açıp serin ama nemli sabah havasının burnumu gıdıklamasına izin verdim. Havayı içime çekip derinden nefes verdim ve pencereyi yarı kapatıp yatağımın yanındaki zili çaldım. Bir süre sonra her zamankinden daha abartılı giyinmiş bir şekilde Kontes Eliza girdi.
“Bugün oldukça meşgul olacaksınız.”
Kontes bana gülümseyip hızlıca hazırladığı elbiseyi dolaptan çıkardı. Annem bu elbiseyi bana hediye olarak vermişti, beyaz incilerle süslenmiş ve eteğe büzgü verebilmek için kar beyazı dantel katmanlarıyla desteklenmiş güzel bir elbise. Annem bana doğrudan söylemese de Rashta hakkındaki söylentilerden sonra benim için endişelendiğini biliyordum.
“Bugün ilk gün, bu yüzden hepimiz şık giyinmeliyiz. Böyle bir olayda insan canlı görünmeli ancak çok koyu bir renk pejmürde görünecektir. Onun yerine kraliçe imajını öne çıkarmak daha iyi olur.”
Bana bu konseptin “Kar Kraliçesi” olduğunu açıkladıktan sonra kalkıp yüzümü yıkamamı istedi. Kokulu banyo suyuna girdikten ve masaj yapıldıktan sonra Kontes Eliza saçımı yıkadı ve cildimin daha pürüzsüz görünmesini sağlamak için hafif bir makyaj yaptı. Beyaz elbiseyi giymeme yardım ettikten sonra saçımı daha fazla inciyle süsledi. Beyaz ayakkabıları da giydikten sonra gerçekten de karlar ülkesinden gelmiş gibiydim.
“Çok güzel görünüyorsunuz İmparatoriçe. Sırf burada olduğunuz için söylemiyorum.”
“Teşekkürler Kontes Eliza.”
Kontes Eliza daha fazla konuşmak istiyor gibiydi ama onun yerine sessizce gülümsedi. Belki de “Sovieshu sizi gördüğünde etkilenecek.” gibi bir şey söylemek üzereydi.
Masamdaki programı son bir kez kontrol edip Doğu Sarayı’na yöneldim. İkinci günden itibaren sorun değildi ama ilk gün imparator ve imparatoriçenin ilk büyük ziyafete birlikte girmesini gerektiriyordu.
Sovieshu’yu beni dışarıda beklerken buldum. Bana nazikçe gülümseyip tutmam için kolunu uzattı. Sevgilisi için daha üzgün ve özlem dolu olacağını düşünmüştüm ama ifadesinde hiç öyle bir şey fark etmedim. Şaşırtıcıydı ama kolunu tuttum ve büyük balo salonuna doğru yürüdük.
Salonun kapıları tamamen açıktı. Her zamankinden daha görkemli imparatorluk üniformalarını giymiş dört gardiyan, kapının her iki tarafında duruyordu ve Sovieshu’yla beni görünce birisi kapıyı tıklattı. Bir çalışan trompet çaldı ve salondaki gürültü yatıştı.
Yanımda Sovieshu ile birkaç adım attım ve devasa bir merdiven ayaklarımızdan aşağı doğru, misafirlerin rengarenk kıyafetleriyle dolu devasa bir salona doğru uzanıyordu. Sovieshu elini kaldırınca herkes aynı anda eğilerek selam verdi. İstemsizce ellerimi sıkmama sebep olan bir şey görünce kalabalığa daldım.
Balo salonunun merkezine yakın bir yerde etrafı yabancı soylularla çevrilmiş bir şekilde Rashta duruyordu.
***