Despot Prens'in Öğretmeni Olacağım! - 9.Bölüm
O farkına varmadan karanlık olmuştu. Reynsis kendi odasına dönmek için okuduğu kitabı kapattı.
Karanlıktan daima nefret etmişti. Sadece siyah ve beyazın görülebildiği bir dünyada karanlık görüşün olmadığı ya da kaçılması mümkün olmayan bir zindan oluyor.
Yani karanlık onu körleştirmeden odasına geri dönmeliydi.
‘Bu yaygara ne?’
Çalışma odasının kapısını açınca, yüksek bir ses bir anda kulaklarına geldi. Reynsis önündeki manzara karşısında kaşlarını çattı.
“Tanrım ne korkak ama!”
“Biliyorum, sanki her şeyi biliyormuş gibi.”
Prim’in etrafındaki hizmetçiler onu foklar gibi alkışlıyordu. Ona tapan inanlar gibi görünüyorlardı.
(Ç.N.: Eğer son bölümde kime yakalandıklarını anlamadıysanız dedikodu yaparak oradan geçen hizmetçilerdi, Reynsis değil.)
“Peki o zaman ne yapmalıyım. Ona mektup bile gönderdim ama hiçbir cevap yok. İlk ilgi gösterenin o olması doğru mu?”
Prim hayır anlamında bir ses çıkardı ve kafasını salladı.
“En başından beri aldatıyordu. Öyle bir adama tolerans gösteremem.”
“Ama o ilkti….”
“O ilk hamleyi yapmak zorundaydı ama acele ederse oyun biter. Direkt olarak itiraf edemezsin.”
“Sonra?”
“Hadi ama, bu günden sonra söylediklerimi yap. Yanından geçse dahi ona bakmaman gerek. Cevap almak için zor olmalısın.”
“Ama…”
“Nasıl hissettiğini anlıyorum ama böyle yapmalısın. Bu sayede onun nasıl biri olduğunu öğrenebilirsin. Bundan sonra ‘Neden bana eskisi gibi bakmıyor?’ diyecek. Koşarak sana geri gelecek güven bana.”
Prim güvenle açıklamasını yaptı, diğer hizmetçiler olumlu anlamda kafalarını sallayıp ona katıldılar.
“O zaman yapacağım. Louis her şeyi kontrol ettirmeyi seviyor, değil mi?”
“Aynen öyle, Layla ne kadar fazla bilmek isterse o kadar fazla soracaktır.”
Baş hizmetçi Layla ciddi bir bakışla başını salladı.
“Çoktan bu konuda ustalaştınız bayanlar, artık dağdan aşağı inebilirsiniz.”
Hizmetçileri dinleyen Reynsis fark etmeden sessizce güldü. Tüm bu şeylerin ne için olduğunu merak ediyordu.
“Çok fazla zamanınız var, değil mi?”
Reynsis her zamanki soğuk sesi ile sordu. Bu soğuk ses ile irkilen hizmetçiler çabucak Prensin varlığını fark ettiler.
“Oh, sonunda çıktınız!”
Onu görünce korkmayan tek kişi Prim’di.
“Düşündüğümden daha erken dışarı çıktınız.”
“Burada ne yapıyorsunuz?”
Yüzünü buruşturarak sordu.
“Onlara tavsiyelerimi veriyorum. Böyle gelişmiş bir yeteneği kitaplarda bile bulamazsın.”
Reynsis, Prim’in gururlu yüzünü görünce söyleyecek söz bulamadı.
“Sana bunu sorduğumu sanmıyorum…”
Reynsis sözlerini uzattı ama sonunda dudağını ısırmaya karar verdi. Daha fazlasını söylese de onu yenemeyeceğini fark etti.
(Ç.N: pes etti lul)
Kız prensin sustuğunu görünce şaşkınlığını gizleyemedi.
Prensle baş edebilme yetenekleri gelişmişti. Hiç böyle bir ressam görmemişlerdi.
“Şimdi gidiyorum…”
Reynsis yorgunmuş gibi mırıldandı. Ardından Prim hemen oturduğu yerden fırladı.
“Seninle geliyorum.”
“Yine ne oldu?”
A“Bugün derse gitmedin.”
“Bitti. Ders yok.”
“Hile yapıyorsun. Neden dersimi kendi isteğin ile bitiriyorsun?”
“Çok gürültücüsün. Duymak istemiyorum.”
“Çok kırıcısın!”
Devamında birbirlerinden uzaklaştılar. Hizmetçiler onlara şaşkınlık içinde baktılar.
“Belki Leydi Prim gerçekten bir ustadır.”
O günden sonra, hizmetçilere çalışma odasının önünde verdiği aşk tavsiyeleri işe yaramış olmalı.
Hizmetçilerin konuşmaları ile Prim’in adı günden güne yayılıyordu.
Prim’e bakan insanların sayısı artıyordu. Kesin konuşmak gerekirse daha fazla kredi veriyordu.
Aynı zamanda, Prim’in Reynsis’i ziyaretleri erteleniyordu.
Reynsis güneşe baktı çoktan yemek zamanı gelmişti.
Çamur renkli gökyüzüne baktı, sabah sabah etrafta yüksek bir sesle bir şey söyleyen biri olmadığı için çok mutluydu ama kendi ile alay etti.
“Bu günlerde çok meşgul!”
Marianne çarşaflarını değiştirirken kendi kendine söylendi.
Marianne’yi duyunca Reynsis ona döndü.
“Meşgul olduğuna ne şüphe, tüm gün öylece etrafta dolanıyor çünkü işe yaramaz şeylerde bir numara.”
Farkında olmadan dürüst bir cevap verdi.
“O kadar da işe yaramaz olmayabilir. İnsanların bunun bir mucize olduğunu söylediğini duydum.”
“Aynı şey değil. Onun kendi işe yaramaz.”
“Hayır değil. Prim sağ olsun hakkındaki söylentiler azalıyor, en azından bu sarayda.”
‘Prim geldikten sonra ruh halinin çok değiştiğini düşünüyorum.’
‘Evet, göremediğini söylemeyi bıraktığını söylediği seferi hatırlıyor musun? Bir kaç gün önce onunla karşılaştım, çok güzel resim yapıyordu.’
‘Biliyordum. Biliyordum. Rol yaptığını görebiliyordu.’
Giderek daha fazla insan Reynsis’e inanıyordu.
Hepsi Prim sayesindeydi.
‘Hiçbir şey bilmiyorsun ama bildiğini biliyorum.’
Sessizce gülen Marianne odadan çıktı.
Reynsis yalnız kaldı ve Marianne’nin sözlerini düşündü. Hizmetçiler arasında güzel söz ve söylentiler gelir ve gider. İnanılır gibi değildi.
Belles Sarayı insanlardan saklanan bir saraydı
Kehanetteki 8. Prensin bulunduğu yer olduğu için dışarı ile pek bir bağlantısı yok.
Prens dışarı çıkmayı reddettiğinden dolayı saraydaki insanlar önemli bir şey olmadığı sürece başka bir şey yapmaktan çekindiler.
Saray içindeki hapsolmuş her şey çürümeye mahkumdu. Sahiplerini takip ederken kalpleri kararmaya başladı ama Prim geldikten sonra sarayın atmosferi değişti.
Kasvetli ve donmuş hizmetkarlar yavaş yavaş değişti. Yaşayanların arasındaki gülüşmelerin artması renkli ve sıcaktı.
Reynsis onları görünce şaşırdı. Dürüst olmak gerekirse bir şeye şaşırabiliyormuş.
(Ç.N.: Yeni bir duygu öğrendi :D)
Aniden camdan bir gülme sesi geldi. Reynsis gözlerini sese çevirdi.
Hizmetçilere konuşurken saray bahçesinde oturuyordu.
Renksiz hizmetçiler arasında kızıl saçları daha canlı görünüyordu ve göze çarpıyordu.
‘Daha ne kadar böyle kalacaksın?’
Ne hakkında konuşuyor. Büyük bir kahkaha patlattı.
‘Şu’
Reynsis şaşırmış bir şekilde gözlerini kırpıştırdı.
Prim’in yanaklarından sustuğunu görebiliyordu.
Hiç böyle bir renk görmemişti.
‘Bu da mı kırmızı?’
Hayır, bu kan mı? Ama kan olmak için çok açık.
Gözlerinden emindi. Ne olduğunu tam anlayamadan Prim oturduğu yerden kalktı.
Yanaklarındaki pastel renk kaybolmuştu.
‘Yanlış mı gördüm?’
Gözlerini Prim’in üstünde tutmaya devam etti.
Hizmetçiler üzgün görünüyordu ve Prim’e bir şey söylediler ama Prim kafasını salladı.
Onları arkada bırakıp geri saraya yönlendi.
Reynsis gözlerini kapıya çevirdi.
Bir süre sonra, merdivenden yukarı doğru gelen bir ayak sesi duydu.
Ayak sesleri durunca
*TAK TAK TAK*
(Ç.N.: kapı çalıyor.)
Bir tak sesi duyuldu. Aklını okuyormuş gibi tak sesi durduktan sonra ne olacağını tahmin etti.
Kimsenin yapamayacağı güçlü bir vuruştu.
Reynsis ‘içeri gel’ diyemeden kapı açıldı ve…
Reynsis’in karanlık dünyasında onun yüzü belirdi.
Ne zaman Prim’in yüzünü hatırlasa kalbinin çarpıntısını hissedebiliyordu.
Neden bu kadar üzücü? Reynsis hemen kitabına döndü.
“Merhaba, Majesteleri.”
Tanıdık bir ses odadaki sessizliği bozdu.
“Bugün biraz geç kaldım, özür dilerim.”
Prim ona yaklaşırken her zamanki gibi güldü.
“Popülerliğin hiç azalmıyor. O gün çalışma odasının önünde senle konuşmak güzel olmuş olmalı. Sürekli beni arayan insanlardan yıldım. Bu günlerde gençler çok cesur.”
Reynsis beklerken ona baktı.
“Bu günlerde anlamsız şeylerde çok meşgulsün değil mi?”
“Ne demek anlamsız şeyler? Çok eğlenceli ve heyecanlı. Senden de duymak isterim.”
“…..”
Reynsis’in ona saçma sapan konuşmayı kesmesini söyleyeceğini düşündü ama Reynsis düşündüğünden daha sakin tepki verdi.
‘Tamam akışına bırakalım.’
Aslında, orijinal romanda yazdığı “güzelliğin” kapsamını araştırmak doğal olarak oldu.
Koca krallıkta onun kaderi olan kadını bulmak kolay olmazdı.
Yani Reynsis’in hoşlandığı tipi bilse uygun bir kadın karakter bulmak zor olmazdı.
“Ne tar insanları seversin?”
Prim dikkatli bir şekilde sordu.
“Öyle bir şey yok.”
Kesin bir cevap geldi. Bunu bekliyordu ama kalbinin ağrımasına engel olamadı.
Tabi bu soru sadece sarayda yaşayan biri için anlamsız bir soruydu. Başka kimse ile tanışma fırsatı olmamıştı. Ne kadar saçma bir soru.
Prim çabucak kabullendi.
“Merak etme koç. Onu bulacağım.”
“Gerek yok. Ayrıca kime koç diyorsun? Gerçekten bana nasıl istersen öyle ediyorsun hah.”
Sözlerini bitirince, Reynsis’in öfkeli gözleri ona döndü.
Ama Prim kibarca gülümsedi.
“Bazen böyle olur. Böyle görürsem bile geleceği görme yeteneğim var. Boşuna mucize olarak adlandırılmıyorum.”
“Akıl okuyuculuğundan kahinliğe, ne kadar işlevselsin.”
“Ben o tarz bir insanım.”
Reynsis dalga geçerek konuştu ama Prim kibarca güldü.
Onu saçma konuşmaları yüzünden yargılayan Reynsis tekrar kitaba bakmaya karar verdi.
Çünkü onun gözlerinin olduğu tarafa bakmaya devam ediyordu.
İnatçı bakışları Reynsis’i ona tekrar bakmaya zorladı. Prim’in gözlerine yakalandı.
“İlgileniyor musun?”
Prim parlayan gözlerle sordu. Reynsis, onun gözlerine baktı.
“…..”
Garip bir şekilde ona bir kez olsun dokunmayı istedi.
Dürüst olmak gerekirse, onunla bu anlamsız konuşmayı yapmaktan nefret etmemişti.
‘Neden bunu düşünüyorum?’
Tekrar kitabına dönme zamanı gelmişti. Prim bu sessizliği evet olarak kabul etti.
“Okumayı deneyebilir miyim?”
“…..”
“Şaka yapıyorum.”
“Dene bakalım.”
“Afedersin?”
“Deneyebilirsin.”
Bunları söyleyen Reynsis, Prim’e baktı.
***
Çevirmen:AlmaKarma
Arkadaşlar hayat yeterince zor zaten gözünüzü seveyim yorum yapın da azıcık mutlu olalım ;-;