Despot Prens'in Öğretmeni Olacağım! - 7.Bölüm
Olamaz.
Prim tamamen suskundu. Sadece kırmızı rengini görebildiği yalnızca Nanny, Marian ve Reynsis’in bildiği bir sırdı.
Ama o Primabel’dı, tanınmayan bir ressam. Reynsis’in sırını tanınmayan bir ressamın bilmesine imkan yoktu.
Yüzü soldu ve yanağının üzerine soğuk bir ter damlası düştü.
Göz göze geldiklerinde Prim’in elleri titredi. Gözlerini sinirli bakışlardan uzaklaştırdı. Ardından Reynsis gözleri ile kaçan bakışları takip etti. Prim paniğe kapıldı.
‘Düşün hadi. Tanrım, sakinleş ve düşün!’
Aklına kabul edilebilecek bir mazeret gelmiyordu. Reynsis’in önünde aptalın teki gibi duran Prim, garip bir şekilde gülümsedi.
“Ah peki. Ben yaşadığım yerde okuyarak büyüdüm. Ah, neydi? Radika, adı Radika’ydı. Çok küçük bir ülkeydi ayrıca doğduğum yer. Biliyorsun ki benim ülkemdeki insanların akıl okuyabilme yetenekleri var. Ülkem bu konuda çok ünlü ve birinin elini tutarsan zihnini okuyabilirsin.”
“…..”
Soğuk gözleriyle Prim’e baktı. Bu da işe yaramadı.
“Ah bu… Gerçek şu ki…”
“…..”
“Bunu söylemek istemedim çünkü çok acildi. Sadece bir kez yaptım, inanmayacaksınız ama gerçekten bilmiyordum. Gerçekten bir tesadüftü.
Bir yığın bahane zihnini doldurdu. Sesi gitgide kısıldı.
“Hey.”
Prim başını yavaşça kaldırdı. Reynsis ona durmasını işaret etti.
Prim mesajı anlayan bir köpek gibi ağzını kapattı.
“Bu kadarı yeterli. Saçma bahaneler uydurmak zorunda değilsin. Nasıl bildiğini bilmiyorum ama Marian söylemiş olabilir. Farkında olmadan ağzından kaçmıştır.”
“Marian..?”
“……”
Amanın
“Evet, evet bana Marian söyledi. Hahahahah”
Çok garip bir şekilde güldü. Reynsis ona kibarca baktı. Bahanesini mırıldanırken ona güldü.
Reynsis, Prim’in Marian ile ilgili bahanesinin doğruluğunu düşünüyor gibiydi. Prim rahatlayarak iç çekti.
“Prensim, hadi gidelim.”
Önce kendi ayağa kalktı. Ayağa kalkmak onun için zor ama aynı zamanda anlıktı.
“Sen….”
Ardından gerginlik azalınca bacakları titremeye başladı. Patikaya baktı. Yüzünde bir utançla Prim gülerek feneri yerden aldı.
“Hava daha karanlık olmadan dönelim mi? Elinizi tutmamı ister misiniz?”
“Sen…”
Reynsis Prim’in teklifine kaşlarını çattı. Bunun nesi bu kadar kolay, Prim? Yüzündeki parlamayı korumaya çalıştı.
Reynsis iç çekti.
“Sonraki sefere müdahile etme.”
“Affedersiniz?”
“Araya girme.”
Tekrar edecekmiş gibi ekledi. Sadece yardım etmeye çalışıyorum.
Prim hayal kırıklığından dudaklarını ısırdı. Haksızlığa uğramış gibi hissetti ve farkında olmadan yüzünü astı. Reynsis Prim’in yüzüne yaklaştı.
“Böyle diyorum çünkü sensiz kazanabilirim. Neyi kast ettiğimi anladın mı?”
Bir daha pervasızca bir şey yapma. Kulağı bir çocuk tarafından azarlanıyor gibi geliyordu.
Ama yine de başını salladı.
Sonunda karanlık ormandan çıkmayı başardılar. Çaresizce Reynsis’i arayan bir çok şövalye ve hizmetkar vardı.
Belles sarayında çalışan herkes Reynsis’i arıyordu. Sanki asla ormana gideceğini düşünmemişler gibi sadece sarayın etrafını arıyorlardı.
Prim yüksek bir sesle ona seslendi ve elini salladı. Ardından Marian onlara doğru hızlıca koştu.
“Majesteleri! Ne kadar endişelendim biliyor musunuz!”
Marian göz yaşlarına boğulmak üzereydi. Kalbi kırılmış gibi hissetti ama kısa sürede toparladı.
Nerede yaralandınız? Neden gittiniz? O olmasaydı ne yapardınız? Feneriniz yoksa geri dönmelisiniz.
Sonu olmayan bir söylenmeydi ama Prim içindeki şefkati hissedebiliyordu. Reynsis Marian’ın söylenmesini dinledi. Bütün bunların Prim’in hatası olduğunu biliyor gibiydi.
“Şimdi, sorun ne?”
Marian’ın söylenmesini Prim’in ki takip etti. Prim onun ormanda ayağını burktuğunu söyledi. Tamamen güvenilmez gözüküyordu ama Reynsis yarası acıyor gibi yaparak konuyu değiştirebildi.
Reynsis’in odasına geri dönmeyi başardı. İlk yardım kiti ile gelen Marian onu tedavi edeceğini söyledi.
Prim kafasını sallayarak onu tedavi etmesini söyledi. Çünkü Reynsis’in yarası okla vurulduğunu belli ediyordu.
Marian’ı çıkarttıktan sonra Prim yüz yüze gelecekleri şekilde karşısına oturdu.
Daphs yeterince açık olmayan bir noktayı hedef alacak kadar zekiydi.
Onunla kavga ettiği sırada yere düşünce yüzü çizilmişti.
Prim için yüzüne ve parmaklarına merhem sürme zamanı gelmişti.
“Çık dışarı.”
Prim’e keskin bir bakış attı.
Prim başını salladı. Ona gayet açık bir cevap verdi.
“Hayır.”
“Ne?”
“Ben seni tedavi etmezsem, kendini kabaca tedavi edersin.”
Kendi ile üstünkörü ilgilendiğini nasıl bilebiliyordu? Reynsis alnını ovuşturdu.
Sözleri doğruydu. Reynsis yarası ile ilgilenme gereği duymamıştı. Özellikle yüzünde iz bırakacak olanlarla.
Yüzünden daima nefret etmişti. Geçmişte, daima onun yüzünün ne kadar özel ve GÜZEL olduğunu konuşuyorlardı.
“Benim de bir bakmam gerek.”
“Sana dışarı çık dedim.”
“Ah, burnum!”
O andı. Peçete koyduğu burdu acıyordu.
“Burnum çok acıyor.”
“Sen… İyi misin?”
Reynsis endişeli bir şekilde bakıyordu. Bu garip konuşma şekline bakıyordu. Rahatsız hissetmiş olmalı.
Onun yüzünden darbe almıştı.
Prim’in gözlerini bir kez kapatması konudan uzaklaştığı anlamına geliyor olabilir.
“Sen nesin?”
Sözleri garip bir şekilde hareket ediyordu. Aniden Daphs’ın sözleri aklına geldi.
“Ah ne büyük ilerleme, kimse senden bu kadar çok vazgeçmemişti değil mi? Hayır, hiçbir şey. Çünkü herkes bundan önce kördü değil mi?”
Dapsh şaşırtıcı şekilde haklıydı. Prim onu bu kadar koruyan tek kişiydi.
“……”
Reynsis’in yüzü biraz gevşedi. Prim bu bakışı fark edince onun yüzüne hızlıca merhem sürdü.
Önceki gibi ellerini sallamadı ama hala rahatsız görünüyordu, kibirli bir bakış takınıyordu.
“Acıtmıyor mu?”
“…..”
Cevap vermedi. Prim kaşlarını çattı ve ağlayacakmış gibi dudaklarını büktü.
“Üzgünüm…”
Ardından gerçekten üzgün gibi özür diledi. Reynsis onun sözlerini anlamadı.
“Merhemi süreceğim majesteleri, lütfen o zamana kadar benimle kalın.”
İlk bakışta boynundaki yarayı görebiliyordu. Prim ona yavaşça yaklaştı.
Reynsis bu kadar yakın oldukları için şaşırmıştı. Onun nefesi kulağına gelince nefessiz kaldı.
Dikkatli olmak zorundayım. Dikkatsizce dokunursa canını yakabilir.
Yara izi uzun ve büyüktü bir kaya ya da benzeri bir şey tarafından kesilmiş olmalı. Hayal kırıklığı ile hafifçe iç çekti.
Aniden geri çekildi. Reynsis Prim’in onu soktuğu şaşkınlıktan kurtuldu.
“Şimdi çık dışarı.”
Reynsis merhemi onun elimden kaptı.
“Çık dışarı.”
“Ama daha bitmedi.”
“Ama kendi yüzünle ilgilensen nasıl olur?”
Onun bahanelerine sertçe kaş çattı.
“Kendi yüzümle daha sonra ilgilenebilirim. Sana öncelik vermem gerek. Siz de elinizi incittiniz. Bana merhemi verin majesteleri.”
“Kendim yaparım.”
“O zaman Marian’ı çağıracağım.”
Dedi prim kapıya bakarak dadısını çağırmaya hazır bir şekilde. Reynsis’in yüzü siniri bir hal aldı.
Marian’a seslenirse onu öldürebileceğini kast ediyordu Prim sonunda merhemi geri almıştı. Bu sefer sorun çıkarmadan durdu ve onun önüne oturdu.
‘Daphs kesinlikle karnına tekme atmış’
Tera bir yere gitse, ölümcül bir yaralanmaya yol açabilirmiş.
Prim kaşlarını çattı ve onun gömleğini dikkatlice çıkardı. Vücudu yara doluydu. Gözleri şaşkınlıkla büyüdü.
“Bunu Daphs mı yaptı.”
“……..”
Fark etmeden kraliyete karşı saygısızca konuşmuştu.
Çabucak konuşmasını düzeltti.
“Ah, hayır. Özür dilerim. Bunu yapan Prens Daphs mı?
“Hayır.”
Başını sertçe salladı, Prim’i yarıda kesti. Ardından, şaşırtıcı bir açıklama yaptı.
“Ben yaptım.”
Reynsis’in yüzü ona bunu söylerken çok sakindi. Sanki yanlış bir şey yapmamış gibi.
‘İmparatorluk kanla boyanacak.’
Reynsis kehaneti önlemek için mücadele etti. Kendi elleriyle kimseyi öldürmek için gölgeleri ve başkalarına dokunmak için konusunda oldukça isteksizdi.
Ama Daphs’ı öldürdüğü günden beri, Reynsis kırmızı rengini kan olarak görebiliyordu.
Kehanete inanmasaydı, en sonunda kendisine zarar verirdi.
“Hayır, bu kan değil, kehanete göre büyümedim. Dedikleri gibi olmayacağım.”
“Ben, ben-“
‘Ben öyle mi büyüdüm?’
O kadar çok acı ve çaresizlikten sonra kırmızı rengini görebildiğini kabul etti.
‘Benim yüzümden.’
Bunu düşününce Prim’in kalbine ağrı girdi.
“Reynsis.”
Farkında olmasan adını söylemişti. Reynsis kaşlarını çattı ve gömleğini giydi.
“Beklendiği gibi, iyi büyüdü. Ne düşünüyorsun? Biraz korktum mu?”
Kendisi ile alay ettikten sonra merhemi Prim’den aldı.
“Şimdi, kaybol.”
Soğuk bir ses onu kalbinden bıçakladı. Ama Prim ondan nefret etmedi. Hepsi onun yüzündendi.
‘Benim canavarım…’
Siyah ve beyazın dünyası. Varlığı bilinmeyen bir güzellik ve kurumuş gül.
Prim bir şekilde onun renkleri ayırt etmesine yardım etmek istedi. Onun dünyanın ne kadar güzel olduğunu bilmesini istedi.
“Majesteleri…”
Prim onun ellerini tuttu. Soğuk ciltleri birbirine değdi. Reynsis hafifçe kaş çatarken puslu gri gözlerle ona baktı.
“İzin verin size yardım edeyim.”
Prim’in gözlerini görünce, gergin yüzü yavaşça sakinledi.
Reynsis onun bakışlarından kaçmadı ama o nasılsa sinirli görünüyordu. Bir süre birbirlerine sessizce baktılar.
“Ne yapabilirsin?”
Ağzını açalı bir süre olmuştu. Sesinde motive olmuş hissi vardı.
“Görebildiğim tek renk yüzünden bazı delilerin sözleri kehanet oldu. Buraya sürüldüm. Tüm bu yaygara düzelmedi. Ne kadar zorlukla yaşadığımın önemi yok, ben krallık için bir başarısızlığım. Ben böyle yasarken bana nasıl yardım edebilirsin.”
Pes ediyor gibi hissetti ve kendi kendine güldü.
Kararlı bir şekilde konuştu.
“Size, sizin için ne yapabileceğimi ve sizin ne yapabileceğinizi söyleyeceğim. Yalnızca bir kere olsun bana güvenin.”
Reynsis kendisine bakan kararlı siyah gözlerden rahatsız olmuştu. Kalbi kötü bir ruh halindeymiş gibi atıyordu.
Neden bu kadar ısrarcısın?
Bu duruna geleceğini hayal dahi edemezdi.
Kanayan bir burun, kötü şekilde yırtılan elbiseler, dağınık saçlar, sırrını açığa çıkaran umursamaz ağız…
Düşünmeksizin onu saran ve koruyan kollar.
-Garip hissetti.
“Majesteleri.”
Prim tekrar ona seslendi. Reynsis başka bir şey düşünüyormuş gibi birkaç kez gözlerini kırptı.
“Ya kehanet gerçekse..?”
“….”
“Eğer kehanet gerçekse ilk ölen sen olacaksın. Çünkü bana daha yakınsın.”
Bu kadar çok konuşmayalı baya olmuştu. Biraz yumuşak ve yardımsever bir sesti.
Prim kararlı bir şekilde gülümsedi.
“Merak etme, çünkü bu asla olmayacak!”
Cesur bir cevaptı. Gözlerindeki parlama kadar emindi.
Ama inatçılığı eskisi kadar rahatsız edici değildi. Reynsis ona inanmaya karar verdi.
Yavaşça başını salladı.
“Bana inanıyor musunuz? Size gerçekten yardım edebilir miyim?”
Prim sevinçten çığlık attı.
‘Neden bu kadar sevindi?’
[BATAR]
‘GÖZÜMDEKİ BU AĞRI NE?’
Bir kez gözlerini kırptı. Bulanık bir şey görüyormuş gibi hissetti.
Gözümdeki batan ağrı kötüleşti. Hafifçe kaşlar çatarken yüzü düştü.
Acısının sebebini tespit edemeden garip his kayboldu.
***
Çevirmen:AlmaKarma
Çevirmemize teşekkür etmeyi unutmayalımm(. ❛ ᴗ ❛.) Ayrıca ufak bir hatırlatma, Discord sunucumuzdaki yeni bölümler için rol alma kanalını yeniledik, daha önce daha rol aldıysanız bile yeni bölümlerden haberdar olmak için tekrar rol almanız gerekiyor (◕ᴗ◕✿)