Despot Prens'in Öğretmeni Olacağım! - 6.Bölüm
“Prens Reynsis!”
Şiddetli ses orman boyunca fenerleri titretircesine yankılandı.
Fazlasıyla bitkin düşmüştü ama buna rağmen Prim, Reynsis’in parlak sarı saçlarının taranmış olduğunu görebiliyordu.
O anda, olaylar bir filmişçesine ağır çekimde görünürken Daphs’ın yumruğu daha da havaya kalktı.
Prim, fenerleri fırlatıp Reynsis’e doğru sarılırken ne yaptığının bilincinde değildi.
En sonunda ağır bir yumruk Prim’in suratına indi.
Prim vuruşun etkisiyle afallamıştı ama yaşattığı acıyı hissediyordu. Yumruğun şiddeti o kadar da fazla olmamasına rağmen burnundan bir miktar kan aktı.
“Ne, sen kimsin? Prim?” Daphs, Primi aniden karşısında görünce utanmışçasına bocaladı.
Yumruğu önlemek için aralarına kendisi atlamıştı ama yine de bu, onun bir adamdan aldığı ilk darbeydi.
Şanslıydı ki Primi bir anlığına da olsa görmesiyle birlikte, Daphs yumruğunu gevşetmişti, aksi takdirde yediği darbe yüzünden bayılabilirdi.
‘Ama tabii ki gevşetti diye acısı az değildi! Deli gibi acıdı!’
Gözleri yaşla dolu olmasına karşın acı hissetmiyordu.
Reynsis’i bu şekilde koruyabildiği için rahatlamıştı.
“S-Sen…” Reynsis, başını kaldırıp Prim’e her zamanki ifadesiz suratıyla bakarken geveledi.
Bir anlığına bunun yeni bir tepki olduğunu düşündü ama birdenbire akan kan elbisesinin eteğini kırmızıya boyamaya başladı.
Burnundan akan kandı bu.
“İyi misin?”
Ama kendisinden önce Reynsis’e öncelik tanımalıydı. Reynsis’in omuzlarından tutarak yüzüne baktı.
Güzel yüzü sıyrıklarla doluydu.
Ama Prim’in de ondan pek farkı yoktu, kirli kıyafetleri sanki ormandan buraya kadar baştan sona yuvarlanmış gibi görünüyordu.
“Ne yaptığını sanıyorsun?! Aptal mısın? Gelip yumruk yiyorsun!” Prim yüksek sesle bağırdı. Bunun için suçlanacak kişi Reynsis değildi ama Prim sinirini ondan çıkarmıştı.
Reynsis, ona bakarken hala ifadesiz bir surat takınıyordu.
“Ne halt yapıyorsun sen?” Prim, Daphs’ın alaycı sessini hissetti. Prim’in fırlattığı fenerleri toplayan Daphs, Prim’in omzundan tutup onu kendine doğru çevirdi.
Güçlü kavrayış bedenini istemeyerek de olsa döndürdü. Daphs, sanki yakından incelemek istercesine feneri Prim’in yüzüne yaklaştırdı.
Daphs, burnundaki kanamaya bakıp kahkaha attı.
“Ah, kim olduğunu biliyorum.” Geriye doğru yaslanan Daphs, Prim’e ilginç bir yüz ifadesiyle baktı.
Yüzüne vurduğu yumruğu önemsiyor gibi görünmüyordu.
“Aradığımız ressamsın, değil mi? Babamızın sana yeterince para ödediği söylenildi bana.”
Bu sözlerin ardından tekrar kahkaha attı.
“Para için kaçtın. Ve bir de sana güvenip iş vermesi ne kadar da gülünç. Gerçekten o adamın gözlerini düzeltebileceğini düşünüyor musun?”
‘Yakında düzelecekler! ‘Güzellik’ini gördüğü zaman!’
Prim yutkunurken Daphs’e kısa bir bakış attı.
“İlk olarak, neden şu piçi koruduğunu bilmiyorum ama önüme atlayacak kadar ileri gittin.”
“Ah, bu oldukça büyük bir gelişme gerçi. Hiç kimse Reynsis’e böyle büyük bir fedakârlık yapmamıştı değil mi? Hayır, hiç kimse değil! Hiçbir şey! Peki niye? Daha öncesinden herkesi kör ettiğin için mi?”
Prim’e gülen Daphs, onun arkasındaki Reynsis’e döndü.
Reynsis ona öfkeli gözlerle bakıyordu. Daha önce hiç böyle bir kana susamışlık hissetmemişti ancak şu anda iliklerine kadar hissediyordu.
Homurdanan Daphs, Prim’i kenara itti.
“Ah!” Şiddetli itilmenin ardından Prim yere kapaklandı. Tekrar burnundan darbe almış gibiydi ama ayağa kalkmayı başarabildi.
“Hey.” Daphs dizlerinin üzerine çöktü ve Reynsis ile göz teması kurdu.
“Ne düşünüyorsun? Bu ders yardımcı oldu mu? Karı gördün mü?”
Sözleri alay doluydu. Reynsis buruşturduğu yüzüyle ve kan çanağına dönmüş gözleriyle Daphs’e baktı.
“Neye bakıyorsun böyle!”
Daphs yumruğunu Reynsis’in karnına vurdu. Yumruk, Prim’in engel olmaya çalışamayacağı kadar hızlıydı. Darbenin etkisiyle çıkan şiddetli ses, Prim’in çığlık atmasına sebep oldu.
‘Çıldırdılar mı?’
Kendini garip bir duruma sokan Prim aralarına girmek istedi lakin başaramadı.
[ PAT! ]
Çünkü tersine Reynsis’in yumruğu Daphs’ın suratıyla buluşmuştu. Çıkan yüksek sesle birlikte Daphs zemine yığıldı. Bu sahneyi gören herkesin ağzı açık kalmıştı.
Prim de durduğu garip pozisyonda donakaldı. İnanılmaz bir manzaraydı. Bu zamana kadar hep sessiz kalmış Reynsis en sonunda ‘rasyonellik’ halinden çıkmıştı.
Daphs neden ölü gibi yere yığılmıştı? Kardeşi tarafından dövülmesinin verdiği utanç Daphs’in yüzünü kızartmıştı.
Prim gibi onun da burnu kanıyordu.
“Hey, seni çılgın piç!”
Küfürler savururken temrenini* çıkarıp Reynsis’e saldırdı. (*Mızrak ucu tarzı bir şey)
Müdahale etmenin imkânsız olduğu bir köpek dalaşında gibiydiler.
Dövüş, küfür ve çarpışma sesleri çınlıyordu. Ama Reynsis kolay lokma değildi.
Bu güç nereden geliyordu? Reynsis bir köpek edasıyla Daphs’ın üstüne çıktı ve bir an bile tereddüt etmeden kafasına sert bir darbe indirdi.
Sanki kemikleri kırılmış gibi güçlü bir ses yankılandı.
“Ne, neye bakıyorsunuz lan! Hemen yardım edin!” Kardeşi tarafından fena bir şekilde dövülmüş Daphs yardım çığlıkları atıyordu.
Gözlerini bir şey olmasından korkan şövalyeler ve hizmetkârlar bocalayarak yavaşça onlara yaklaştı.
Söylentilerdeki gibi gözlerini kaybetmekten korktuklarından Reynsis’e dokunmaya aşırı ürküyorlardı.
“Sizi piçler!” En sonunda Daphs kendi başına ondan kurtulmayı başardı ve Reynsis’e baktı.
“Lanet olsun!” Daphs’ın yumruğu, Reynsis’in yüzüne değmesinin eşiğindeydi ki Prim tekrar aralarına girdi.
“BU KADAR YETER!” Aniden görüşlerini kesti. Reynsis sanki hala tatmin olmamış gibi kaşlarını çatıp bir şeyler mırıldandı.
“Çekil.”
“Çekilmeyeceğim, Ekselansları!”
“Sana çekil dedim!” Sesini yükseltmişti.
‘Tanrım, malum kişiyi korumak için burnumu çoktan kanattım zaten.’ Prim haksızlığa uğramış gibi hissetti.
Reynsis şefkatini reddetmeye devam edince kalbi kırılmıştı.
“Ne yapıyorsunuz?” Sanki söyleyecek söz bulamamış gibi kahkahalara boğulan Daphs ince uzun parmağıyla onları işaret ediyordu.
“Siz çocuklar ruh eşi gibisiniz ha?”
“Prens Daphs, lütfen kesin şunu! Bir prensin bulanacağı davranış böyle olmamalı!”
“Seni gibi aşağılık bir avam kızı nasıl bana yanıt vermeye cüret eder?”
Güldü ve onları rahat bıraktı ama hala öfkeliydi. Ayrıca Daphs’ın kavgadan dolayı üstü başı dağılmıştı. Eğer mantıklı bir insan olsaydı bu noktada dururdu.
Ama hayır, Daphs kafayı yemişti.
“Sen sadece bir ressamsın, bu yüzden işine bak. Neden durmadan aramıza giriyorsun, aptal fahişe!
[ HIAĞK PU! ]
Onlara bakarken tükürdü Daphs.
Bakışları görenleri korkutabilirdi ama Prim, Prens Daphs’ın sadece güçlü gibi davranmaya çalıştığını biliyordu.
Onlara küçümseyici gözlerle bakıyordu ama aslında küçümsenen yalnızca kendisiydi.
Diğer bir yandan da Reynsis’in, renkleri görerek imparatorun güvenini kazandıktan sonra pozisyonunu tehdit etme ihtimalinden korkuyordu.
Her şey korkuyu şiddetle hafifletmekle alakalıydı…
Lakin bir tilki, yuvayı kaplan döndüğünde terk etmek zorundadır.
Reynsis, İmparatorluk sarayındaki ikinci saklı hazineydi.
‘Eğer öyleyse,’
Prim’in gözleri bir an parladı.
‘Onlara kehanetin yanlış olduğunu söyleyebiliriz!’
Prim başını kaldırdı.
“Neye bakıyorsun?!”
“Prensim renkleri görebilir!”
“….Ne?”
Daphs’ın gözleri fal taşı gibi açıldı. Prim, belli belirsiz surat ifadesinden şaşkın duygularını okuyabiliyordu. Ama devam etmek zorundaydı.
Başını çevirdi ve gözleri arkasında duran Reynsis’le buluştu.
Gözleri şaşırırmışçasına genişçe açılmıştı.
Prim burnunu işaret ederek yüksek bir sesle.
“Bu!”
“……”
“Tanrım, bu renk!” Heyecanla haykırsa da Reynsis ona iğrenmiş bir yüzle baktı.
İşaret ettiği şey, neredeyse dudaklarına kadar gelmiş kanıydı.
“Ah, hadi ama, bu rengi biliyorsun.”
“Saçmalık—“
“Hayır, onu boş ver. Saçımın rengi ne?”
Sanki hemen cevap vermesi için onu zorluyordu. Reynsis’in bakışları Prim’in işaret ettiği noktaya döndü. Gözleri daha da belerdi.
“Eee, bu hangi renk…?
Prim’in sözleriyle suskunluğa gömülen Reynsis afallamış bir yüzle anlamsız kelimeler mırıldandı.
Tek görebildiği renk…
“Kırmızı…” Sessizce mırıldanmıştı ama herkesin duyabileceği kadar da açıktı.
Söylediği rengi işitmesinin ardından Daphs’ın beti benzi attı. Yüzü morarırken buna inanamıyordu. Yine de saçın rengini söyleyen Reynsis gerçekten de doğru rengi bilmişti.
‘Renkleri görebildiğinden emin misin? Kehanet yanlış mıydı?’
Prim, Daphs’e kendini beğenmiş bir yüz ifadesiyle baktı.
“Ha!”
Aniden kahkahalar atmaya başladı. Daphs her şey yolundaymış gibi gülüyordu, ama morarmış yüzü gerçek duygularını dışa vuruyordu.
“Siyah beyaz bir dünyaya hapsolmuş bir kişi ortaya çıkacak ve dünyanızı kana bulayacak.”
Reynsis, kehanettin ardından doğmuştu. Bu yüzden herkes kehanette bahsedilen kişinin o olduğunu düşünmüştü.
Ama şimdi renkleri görebiliyordu, kehanet tamamıyla hatalıydı. Reynsis’in İmparatorluk Sarayına dönmesi artık sadece bir an meselesiydi.
Daphs, imparatorun onu yaptığı şey için ağır bir şekilde cezalandıracağını düşünmüştü, şövalyeleri ve hizmetkârları ile geri çekildi.
Daphs yere attığı temreni almadan atına bindi.
Hizmetkârlar ve şövalyeler sevgili Prensleriyle beraber kaçıyordu.
Nihayetinde geride yalnızca Prim ve Reynsis kalmıştı.
“Aa—“
Burun kanaması tekrar akmaya başladı. Elleriyle üstün körü akıntıyı silmeye çalışırken başını döndürüp Reynsis’e baktı.
Reynsis hâlâ ona büyüleyici biriymiş gibi bakıyordu.
“İyi misiniz, ekselansları?”
“…….”
“Kalkabilir misiniz? Yardım etmek isterdim ama ellerim maalesef kirli. Üzgünüm.”
Prim elindeki kanı bir iki değdirmeyle eteğiyle sildi.
Tabii ki Prens kadar onun da üstü başı mahvolmuştu. Ama bu, Prensi aramak için ormanda çark etmesinden kaynaklıydı.
Prim etiğinin ucunu yırtarak bununla burnunu baskıladı. Geçici bir çözümdü ama yine de burun kanamasıyla etrafta gezemezdi ya.
Şimdi ayağa kalk, seni tedavi edeceğiz.”
“Sen…”
Oturduğu yerden kalkmaya çalışan vücudu dengesini zar zor korudu.
Takındığı garip yüz ifadesi henüz gitmiş olan Reynsis, Prim’e sanki onun yerine Daphs’i görüyor gibi bakıyordu şimdi de.
Bir sorun varmış gibi gözlerini kırpıştırdı Prim.
“Sorun ne, ekselansları? Bacağınızda sıkıntı mı var?”
“Nereden biliyordun?”
“Anlamadım?”
Sanki duygularını bastırmaya çalışırmışçasına sessizce mırıldandı. Sorusunun ardından bir anlık sessizlik oluşmuştu.
“Kırmızı.”
“……”
“Bunu nereden biliyorsun?”
Gözleri yalnızca Prim’e odaklanmıştı.
***
Yorum yaparsanız çevirmen çok ama çok mutlu olur, seviliyorsunuz。◕‿◕。