Despot Prens'in Öğretmeni Olacağım! - 5.Bölüm
“Bana bak. Şu an bunu yapmak için doğru zaman değil.”
Saat kulesinden gelen çan sesleri ile uyanan Marian geçmişe dair bir şeyler hatırlıyor gibi duruyordu.
Anlamsız bir şekilde konuşuyormuş gibi güldü. Yatak örtüsünü değiştirdikten sonra prensin odasından acele ile çıktı.
“Onun gülüşü.” diye mırıldandı Prim.
Onun gülüşünü çalan kişiydi
Camdan dışarı bakarken kendini koltuğuna attı. Kışın güneş içini ısıtıyordu.
“Gülümsemene yardım etmek istiyorum.”
Prim uzunca bir süre düşündükten sonra yavaşça gözlerini kapadı.
“Prim!”
Birisi kendisine seslendiği gibi Prim daha demin kapadığı gözlerini açtı.
Bulanıklaşmış görüşü bir kaç kez göz kırptıktan sonra düzeldi. Farkında olmadan uyuya kalmıştı.
İlk bakışta dışarıdaki ışık gün batımı geçmişçesine soluktu.
“Neden burada uyuyorsun?”
Bu tekrardan Reynsis’in odasına gelen Mariannedı. Şaşkın bir yüz ifadesi ile Prim’e yaklaştı.
“Ah… ben uyuya kalmışım.”
Garip bir şekilde gülümseyerek oturduğu yerden kalktı.
“Peki ya majesteleri?” diye sordu Prim gözleri ile odayı ararken.
“Ne daha geri gelmedi mi?”
“Evet, ben bir şekilde uyuya kaldığımda güneş henüz batmak üzereydi.”
“Ahh… Bu gerçekten büyük bir sorun.”
Marian ayağı ile yere sertçe vurunca Prim onun ne kadar endişeli olduğunu anladı.
“O çıkarken henüz güneş tepedeydi. Yani yanına fener almadı.”
“Fener mi?”
Marian’ın yüzü solgundu.
“Gece ışık olmadan hiçbir şey göremez. Bildiğin gibi geceleri renkleri ayırt etmek zor olur.
Marian’ın sesi zayıflarken çok endişelenmişti.
Sadece siyah ve beyazı gören biri gece tek başına dolaşamazdı.
Gece Reynsis’in dünyasındaki renkleri aldığından yalnız kalamazdı.
Tedirginlikten Prim’in kalbi sıkışıyordu.
‘Benden nefret ettiğin için gittin. Benim yüzümden geri gelemez isen…’
Başka bir şey düşünecek zamanı yoktu.
“Onu aramaya gidiyorum.”
“Ne? Prim bekle biraz!”
Prim kendisine seslenen Marian’ı duymadan koşarak odadan çıktı.
Onun nerde olabileceğini düşünürken Prim’in kalbi adımları kadar hızlıydı.
Kütüphaneden çeşmeye kadar bakmadığı yer kalmadı.
Prim dudaklarını ısırdı. Yakında her yer tamamen karanlığa bürünecekti.
“Hangi deliğe girdi bu!”
Sabrı iyice tükenmişti. Olabildiğince çabuk bulması gerekiyordu onu. Fener ile etrafta koşturmaya başladı.
“Prens Reynsis!”
Prim onun adını bağırmasına rağmen ona dair tek bir işaret bile yoktu.
‘Hepsi benim suçum…’
Kalbinin içinde suçluluk duygusu vardı. Prens ondan rahatsız, olmuş olmalıydı.
Onu her yerde takip etmeseydi dışarı kaçmayacaktı.
‘Bu dünyayı yaratmasaydım o karanlıktan korkmayacaktı.’
Bu yüzden bedeli ne olursa olsun onu bulmalıydı.
Böyle durarak daha fazla zaman kaybedemezdi. Daha bakmadığı çok yer vardı.
Belles Sarayı ağaçlarla çevriliydi. Sarayın arkasındaki ormanda az kişi yaşardı.
‘Bekle… Yoksa…’
Aklına gelen rahatsız edici düşüncelerle kalbine bir ağrı girdi.
‘Orada değilsin, değil mi?’
Prim yanına aldığı feneri yakarak ormana doğru koşmaya başladı.
“Prens Reynsis!”
Kaç kez bağırırsa bağırsın kendi sesinden başka hiçbir ses duyamadı. Ağaç dalları saçına ve kıyafetine takılırken ilerlemek onun için gerçekten zor bir hal almıştı.
Fener gece vakti ormanın karanlığında ilerlemek için yeterli değildi, özellikle de ay ışığı yokken. Prim kaybolmuştu.
İçindeki kaygı gece gökyüzü kadar büyüdü. Karanlıkta bir adım daha attı.
Uzaklarda fener ışığı gördüğünde ne kadar olmuştu? Ne olduğunu anlamak için gözlerini kıstı.
Parlak sarı saçlar, şüphesiz Prens Reynsis’di
Kalbine rahatlama çökerken Prim biraz daha yaklaştı. Ama adımları aniden durdu. Prens yalnız değildi.
Prim istemsizce bir ağacın arkasına saklandı.
Reynsis orada öylece oturuyordu. Bir kaç adam etrafını çevirmiş patronları gibi duran adamsa bir fener tutuyordu.
Turuncumsu sarı saçlar, deliliğini gösterircesine ggülümsüyordu.
Bu krallığın altıncı prensi Daphs’tı.
Daphs kralın gözdesiydi. Güzelliği onu kraliyet ailesinin kalanından ayırıyordu.
Ama Reynsis doğunca işler değişti.
Kral yeni doğan Reynsis’e ordularını ve tahtını vaat etti.
Kardeşler Daphs’a baktı. O taht, Reynsis doğana kadar Daphs’a vaat edilmişti. Şimdiyse bir yeni doğan tarafından alınmıştı.
Daphs çok öfkeliydi. Üvey kardeşinin ona karşı diz çöktüğünden emin olacaktı.
Sonra kehanet geldi. Rekabet edemeden Reynsis sürgün edilmişti.
Yine de, Daphs’ın siniri dinledi. Çünkü Reynsis hala imparatorun en güzel çocuğuydu.
Daha fazla bekleyemeyen Daphs, 19. Doğum gününde av çantasını ormana götürdü.
Şüphesiz, avlanma kelimesi ormanda bir yay taşımak için iyi bir bahaneydi.
Karanlık ormanda, Reynsis sessizce üvey kardeşinin şiddetine katlandı.
Yalnızca bir nedeni vardı. Nedeni Reynsis’in annesiydi, sessizce yaşamasını ve kehanetin üstesinden gelmek için gece görebiliyormuş gibi yapmasını söylemişti.
Reynsis’in sessizliği Daphs’ı daha da sinirli bir hale getirdi.
“Hey, vur ona.”
“…Affedersiniz, majesteleri?”
“Ona vur ve diğer ressamlar gibi ellerinden ve gözlerinden muzdarip olduğunu gör.”
İşaret ettiği kişi tereddüt etti. Kraliyet ailesindekilere vuramayacağından değil, lanet yüzünden ellerini ve gözlerini kaybedeceğinden korkuyordu.
“İstemiyor musun?”
Ama hiçbir ilerleme olmadı. Sonunda, sahibinin emri ile lanet arasından prensin emrini seçti.
“Ah! Gözlerim, göremiyorum!”
Şövalye tüm kudreti ile oyunculuk yeteneklerini gösteriyordu.
Ama Daphs etkilenmemişti. Şövalyesinin oyunculuğunu beğenmemişti.
‘Ne kadar acı verici olabilir ki?’
Bunun nedeni, ’oyunculuk’ olmasıydı. Daphs yayını çekti ve şövalyesini gözünden vurdu. Hareketi hiç ses çıkarmayacak kadar hızlıydı ve şövalyenin tepki verecek zamanı yoktu.
“AHHHH!”
Gözünden vurulan şövalye acı içinde bağırdı.
Hiçbir şey göremiyordu ardından Reynsis’in önüne düştü.
“…..!”
Reynsis’in görüşüne kör bir hizmetkar girdi, kafasını çevirip gözlerini kapatması gerekti.
Ama parmağını bile kaldıramadı. Reynsis şövalyeye baktı, donmuş ve acı içinde kıvranıyordu. Şövalyenin kanı zihnine kazındı.
“Zavallı şey. Reynsis’in laneti yüzünden görüşünü kaybettin. Çok acı çekmeyi tercih ederdim.”
Daphs iyi bir sesle fısıldadı ve kılıcını çekti.
“Senin rahat etmen ustanın işidir.”
Bıçak ayın ışığını yansıtırken şövalye acı içinde çığlık attı. Ardından ses kayboldu. Çığlık karanlık orman tarafından yenmiş gibiydi.
“Kardeşim, sen çok iğrenç bir yaratıksın.”
Daphs yanağındaki kanı sildi, Reynsis’e baktı.
Reynsis dişlerini gıcırdatarak ona bakarken Daphs güldü. Çok sert ısırdı ve kanadı.
O gece Reynsis rüyasında ölüm çanı ile tanıştı. Kendisine bunu yapmasının nedeni sinirle çevrelenmesiydi. Korkuyla mücadele eden Reynsis Daphs’ın yaptığı gibi şövalyeyi öldürdü.
Boynunsan yükselen kan renklenmeye başlamıştı. Kırmızı rengi görebilmeye başlamıştı.
Bu, Prim’in geçmişte yazdığı olay örgüsüydü.
Daphs “Hadi bakalım, kardeşim. Ne yapacağız bu gün? Hah, evet!” deyince Prim dudaklarını ısırdı.
“……”
“Şimdi feneri kapatacağım eminim hemen kurtulabilirsin değil mi?”
Reynsis’in avı olduğu bir av oyunuydu.
Daphs güldü ve eğilerek Reynsis’in göz hizasına geldi. Parmağı ile Reynsis’in kafasını itti.
“Ah, ışık olmadan beni göremiyorsun bile değil mi?”
Diyen Daphs yüzünü gösterecekmiş gibi feneri salladı. Ateşler Reynsis’in gözlerinde parladı.
Prim bunu görünce yumruğunu sıktı.
‘Seni pislik.’
Bir gün, davranışlarından pişman olması için açık bir gün olacak. Prim sessizce hikayeyi tekrar etti.
[ karakter Reynsis ilk olarak tanınmayan bir ressam olan Primabel’i öldürür ve ardından saraya gider.
Ardından Daphs’ın odasına girer ve Daphs’ı bıçaklar. Daphs’ın kullandığı oku kullanır.
Acı içinde ağlayan Daphs’a bakan Reynsis sorar:
“Tüm hayatın boyunca karanlığa hapsolmak nasıl hissettiriyor?”]
Ama bu ileriki bir kaç yıl içinde olacak. Ama şu an Reynsis ciddi bir tehlikedeydi.
Yine de bir yay tuttukları için onlara yaklaşmadı.
Daphs’ın kişiliğinde tüm sinir bozucu şeylerden kurtulmak vardır. O zaman belki,
‘Şu anda onlara müdahile edersem en can sıkıcı şey ben olacağım’
Prim sessizce dudaklarını kapattım
‘Geri dönüp yardım çağırmalıyım.’
Prim sessizce kaçmak üzereydi.
BAM! BAM!
Sessiz ormanın için tiz bir çatlama duyuldu. Ardından donuk bir ses duyuldu. Birine çılgın gibi vurulma sesiydi.
Prim hızlıca kafasını çevirdi. Evet ama ay ışığında solmuştu.
Daphs’ın yumruğu Reynsis’in karnına çarpıyordu.
‘Reynsis’e vuruyorlar!’
Prim’in düşünmeye zamanı yoktu ve Reynsis’e koşmaya başladı.
***
Çeviri: AlmaKarma
Yorum yapmayı unutmayın ki biz de bölüm atmayı unutmayalım ehehehehehe。◕‿◕。