Despot Prens'in Öğretmeni Olacağım! - 3.Bölüm
Reynsis aniden açılan kapıya kaşlarını çatarak baktı.
“Yine ne istiyorsun?”
“Ben sadece seni selamlamak isteyen öğretmeninim.”
Primabell nazikçe cevap verdiğinde biliyormuşçasına başını salladı.
“Ah, resim öğretmenin?”
“Kaybol.”
Cevabı bir hançer gibi keskindi ama bu, Primabel’i etkilemedi. Prens’e birkaç adım daha yaklaştı.
“Sanırım daha önce düzgünce merhaba diyememiştim. Bu yüzden kendimi tekrar tanıtacağım.”
“Ben Primabel. Lütfen, kısaca Prim diye seslenin. 19 yaşındayım. Yoksa 20 yaşında mıyım?”
“…”
Prim kendi kendine mırıldandı. Ağzından kendiliğinden gülünç sözler çıkıvermişti.
Aniden yüzü aydınlandı. “Huh? Az önce gülümsediniz mi?”
“…Bu kadar mutlu olmak zorunda değilsin.”
“Majesteleri?”
Reynsis, duymasını istemiyormuş gibi tekrar kitabına döndü.
Ne kadar sert konuşursan konuş yine de böyle davranmayacak tek kişi sensin. Prim hakkında çabuk karar kılmıştı.
“Majesteleri.”
“…”
“Majesteleri~~”
“Bir kez daha sesini çıkarırsan seni-”
Reynsis, Prim’in yüzüne bakmak için bakışlarını yönelttiğinde aniden konuşmayı kesti.
İşin aslı kırmızı saçları yüzündendi. Babasını her düşündüğünde aklına gelen renk…
Reynsis düşüncelerini bastırdı.
“Gözümün önünden defol.”
“İzin verin, manzaranın tadını çıkarayım. Majestelerinin çok hoş göründüğünü duyduğumda sadece hayal-”
BAAM!
Prim’in cümlesini Reynsis’in masaya çarpılan kitabı böldü. Reynsis oturduğu koltuktan kalktı.
“Nereye gidiyorsunuz, majesteleri?”
“Bilmiyorum.”
Odadan çıkarken söylediği tek şey buydu.
‘Ne kadar da ketum biri.’
‘Yüzü çok güzel olduğu için mi?’
‘İyi, tamam. O canavarın yüzüne karşı zaafım var. Bu yüzden bu duruma katlanmalıyım.’
Prim, prensin koltuğuna oturdu. Zamanını, prensin okuduğu kitabı inceleyerek ve pencereden bakınıp sarayın ne kadar büyük olduğunu düşünerek geçirmişti.
Gerçekten pis ve sessizdi. Reynsis aklına geldiğinde kendini bu sarayda sessizlik içinde ve tek başına zaman geçirirken hayal etti. Primabell’in göğsü ağırlaşmıştı.
Dış dünyadan soyutlanmış bu sarayda ne kadar süre kilitli kalmıştı?
Prim, prensin koltuğundan yavaşca kalkarken kapı aniden açıldı.
“Hala buradasın.”
“…daha yeni dışarıya çıkmadın mı?”
Elinde bir kitap tuttuğu için Primabel prensin sarayın içindeki kütüphaneden kitap ödünç almaya gittiğini ve hızlıca geri döndüğünü düşündü.
Reynsis, Prim’e sıkkın bir bakış attı ama Prim doğal bir ifadeyle omuz silkerek bakışlarına cevap verdi.
“Bu alçak gönüllü öğretmeniniz başka nereye gitmeli, majesteleri?”
“Çizim yapmak istemiyorum. Bu kadar.”
“O zaman majesteleri isteyene kadar size nasıl resim yapmanız gerektiğini öğretmeyeceğim.”
“…Ne?”
“Her gün yaptığınız çizimlerden ne elde ettiniz? Size hiç yardımı dokunmuyor, majesteleri.”
“…”
“Gözlerinizi düzeltmenin başka bir yolu var.”
Reynsis kızın utanmaz yüzünde bilinmeyen bir motivasyon gördüğü için ona baktı. Prenste oluşan yeni duygular görülebiliyordu.
“…Bir yolu mu var? Nedir?”
Reynsis sordu.
“Nedir…” Primabell durumu tamamıyla açıklayamıyormuşçasına sözleri yavaşça tekrarladı. Sırrını fısıldarken yüzü gerginleşti.
“Ne demeye çalıştığımı sormanıza gerek yok. Sadece geleceğe inanın ve bana güvenin.”
Reynsis’in ifadesi çarpıtılmıştı ama Prim kendinden emin bir şekilde konuşmasına devam ediyordu.
“Kolay değil mi? Bu durumu şu an açıklayamam. Para? Evet, bende olsaydı daha kolay olurdu ama şu an bundan daha önemli bir şey var. Bundan sonra talimatlarımı takip edin, majesteleri. Her şey iyi-”
“Oh, işte bu.”
Reynsis onun sözünü kestiğinde Prim’in yüz ifadesi gevşedi.
“Yalancı.”
“Ah, affedersiniz?!”
Primabell anı suçlama karşısında haykırdı ama Reynsis soğuk gözleriyle ona bakmaya devam etti.
“Hikayemin ne olduğunu bilmiyorsun ve babam sayesinde yeterince para kazandığından haberim var, yeterli değil mi?”
Prim, sertçe başını salladı fakat Reynsis’in yüzü ona merhamet etmeyecek gibi görünüyordu. Sinirliydi.
“Artık bahsettiğin saçmalıkları dinlemek istemiyorum.”
Prim’in kolundan tutup onu sürükledi. Muazzam derecede güçlü bir tutuştu.
“Majesteleri, beni dinleyin. Bu gerçek! Henüz anlatamadım-”
Yapılan haksızlıkmışçasına ağladı ama Reynsis’in iradesi çok güçlüydü.
“Canavar!”
Taktığı isim o farkında olmaksızın ağzından çıkıverdi.
BAAM!
Kapı sertçe kapandı.
“…O saygıyı hak etmeyen bir adam.’
***
(Paragöz bir dolandırıcı.)
Ryensis onun hakkında bu şekilde düşünüyor olmalıydı. İlk görüşmelerinde saçma sapan konuşup onu kızdırmıştı.
Gerçekten söylediklerine daha çok dikkat etmesi gerekiyordu.
Prens birkaç günlüğüne ona yakın olmak istediğini söylemiş olsa da ayak diriyordu.
Hatta bugün Prim onun karşısına oturduğunda yüzünde nahoş bir ifade vardı.
“Bugün nasılsın? Hala bir yalancı mısın?”
“…”
“İyi, hala öylesin. Tutarlı olman güzel…”
Ne demek istediğini anladığında Prim, acı acı güldü. Bu sabah erken saatlerde yüz yüze gelmişlerdi ama hepsi bu kadardı. Hiçbir şey değişmemişti. Yine de Prens kararlı ve umutsuzdu.
“Bakın, ben yalancı değilim. Sadece sizinle iyi geçinmek istiyorum, majesteleri.”
“…”
Ah benim güzel canavarım. Duygusuz ve soğukkanlı.
‘Peki, onu suçlayamam.’
Prim cehalet duygusuyla başını masaya yasladı. Bu sırada kırmızı saçları aşağıya süzüldü ve Prens’in bakışlarına sirayet etti.
Gri gözler kırmızıyı gördü ve Reynsis aniden kaşlarını çattı.
“Çek şunları.”
“…Bunu neden söylediniz? Zaten şu anda eğiliyorum?”
“Öyle değil!”
Primabell prense bakıp başını kaldırdı.
“Öyleyse?”
“Saçın…”
Reynsis aniden konuşmayı kesti. Prim’in gözleri parlıyor gibiydi ama ne renk olduğunu çözememişti.
“Yani…” Reynsis cevaplamaya çalıştı.
‘Konuşma nihayet devam edecek mi?’
Ufak bir değişiklik bile Prim’in memnun olmasını sağladı. Zamanla Reynsis kaşlarını çattı.
Nihayetinde sadece ‘Saçını beğenmedim çünkü çok rahatsız edici.’ dedi. Şu anda sadece kırmızı rengi görebiliyordu.
Bu sırrı tek bilen Dadı Marian’dı. Reynsis gözlerini kıstı.
Başkalarının zayıflıklarını öğrenmek amacıyla sohbet başlatmak hilekarların kullandığı tipik bir hiledir.
“Bitti.”
“Efendim?”
“Bu kadardı.”
Reynsis tepkisiz gözüküyordu ama Prim gülümsedi.
“Sorun değil. Lütfen daha sonra söyleyin. Daha çok zamanımız var.”
“Sonrası yok.”
“Neden? Sizinle birlikte yapmak istediğim çok şey var, majesteleri.”
Prim’in doğallığı prensi, havayı tekmelercesine güldürdü.
Reynsis ‘Bilmediğin için mi soruyorsun yoksa sana direk cevap vermemi mi istiyorsun?’ diye düşündü.
Ona ders veren ressamlar, o hiçbir şey yapmadığı halde acıdan şikayet etmeye başlarlardı.
‘Her şeyin farkında olmana rağmen bilmiyormuş gibi davranman ne kadar da utanmazca…’
Reynsis’in gri bakışları kıza saplandı.
Oturduğu koltuktan sonunda kalktı.
“Sen.”
Henüz dönüşmemiş güzel canavar ona seslendi.
“Artık etrafımda dolaşma.”
“Affedersiniz?!”
“Eğer bunu yaparsan seni öldürürüm.”
Prim’in gözleri büyümüştü. Aralarındaki kalın demirden duvar daha da yükseldi.
‘Birdenbire neden…?’
Reynsis’i yakalamak için koltuğundan kalktı ama prens daha hızlıydı.
BAAM!
Yüksek çarpma sesinden sonra odada yalnız kaldı. Ayakta dururken kapanmış kapıya bakakaldı. Şoktan dolayı ağzı hala açık kalmıştı.
Prensi andıran soğuk kış rüzgarı pencereye vuruyordu.
***
Genelde bu tür bir muamele gördüğünüzde utançtan ölürsünüz ama Prim hala ısrarcıydı.
‘Ne olursa olsun onunla dost olacağım.’
Gözlerinden azim fışkırıyordu. Prim sabahtan akşama kadar arkadaş olabilmek için prensin yanındaydı. Tam anlamıyla ona yapışık kalmaya çalışmıştı.
Reynsis ise düşündüğünden çok daha güçlüydü.
“Prens Reynsis, beni duyuyor musunuz?”
“…”
“Kulak tıkacı takmış olmalısınız, majesteleri.”
Onunla ne şekilde iletişim kurarsa kursun bir dönüt almamıştı. Bu noktadan sonra o da bir kitap okumak üzereydi.
Hayır, neden? Arkadaş olarak yaklaşmak istesen bile bir dolandırıcı olarak mı muameleme göreceksin?
Sertçe yutkundu. Bunu ona söylerse geleceği prensin boynunu kesmesi şeklinde ilerlerdi.
Odasına geri dönen Prim, yatağına oturdu.
İlk iki seferde birbirleriyle konuşmuşlardı ama tamamen bir hüsrandı.
‘Vücudumdan çıkacağım!’
100 yıl geçse bile tek kelime edemezdi. Sonunda Prim, planını değiştirmeye karar verdi.
Ve böylece Prim’in Canavarla tanışma planı başladı.
[3. Gün: Marian]
Bugünün tarihini not alan Prim, sabah erkenden Dadı Marian’ı ziyaret etti.
Çocukluğundan bu yana Reynsis ile ilgilenen dadı, kehanete inanmayan tek kişiydi.
İmparatoriçe Violetta ile birlikte Dadı Marian da çocukluğundan bu yana prensle birlikteydi. Torunu olarak gördüğü prense gerçekten üzülüyordu.
“Ah Marian, nolur.”
Prim her an ağlayabileceğini hissederek yalvarmaya başladı.
“Ya majesteleri bundan hoşlanmazsa?”
“Marian bana güvenebilir misin, lütfen? Eğer sen de burada olursan majesteleri sessiz kalacak ve derslerini alacak. Sonuçta bu prense yardımcı olmaz mı?”
Marian’ın göz bebekleri epey titredi ve sonunda başını salladı.
“Majesteleri Prens Reynsis’i selamlıyorum.”
“…”
Prim, Marian ile birlikte geldiğinde Reynsis’in yüzü memnuniyetsizleşti.
‘Oh, güzel bir değişim.’
Diğerleri karşısında titrerdi ama Primabell öyle değildi. Marian bunu gördüğüne sevindi.
Umudunu yitirdiğinden dolayı korkusunu kaybedeli uzun zaman olmuştu. Pencerenin yanındaki masada kitap okuyordu.
Primabell’in gördükleri karşısında aklı başından uçmuştu çünkü o delicesine güzeldi.
“Majesteleri, bugün resim öğretmeniyle beraber dersinize katılmaya karar verdim.”
Marian tuhaf bir gülücükle konuştu. Bu Prim’in fikriydi.
‘Bu iyi.’
Şimdi sadece cevabını beklemek zorundayım. Prim, prensin gözlerine baktı.
“Marian.”
Prensin bakışları, dadısı Marian’a ulaştı.
“Bugün gözlerim biraz acıyor. Biraz yorgunum.”
“Evet?”
“Yüzün daha koyu gözüküyor.”
Kaşlarını çatarak söylemişti. Marian endişelendi.
‘Olamaz.’
Yüzüne çarpan uğursuz bir aura vardı. Marian oturduğu yerden fırlayıp Prim’in kolunu tuttu.
“Marian?”
“Önce dışarı çıkalım. Majestelerinin durumu bugün iyi değil bu yüzden ders iptal edildi.”
Bu beklenmedik bir gelişmeydi ve Prim utanmıştı. Marian onunla en iyi anlaşan insandı ama başka bir deyişle prens onun zayıf noktasıydı.
Bunu nasıl unutabilmişti!
“Marian!”
“Dışarıya gel.”
“Hayır, bekle bir dakika! Majesteleri o kadar kötü müydü? İyi olduğunu sanıyordum.”
‘Tanrım, kollarım… O gerçekten güçlü!’
Prim, Marian geçmiş hayatında bilek güreşçisi olduğunu söylese ona inanırdı.
Gücü, Prim’in kolayca üstesinden gelemeyeceği bir seviyedeydi. En sonunda Prim, Marian tarafından sürüklenmek zorunda kaldı.
[3. Gün: Marian kullanılarak ders ilerleme çabası. Başarısız, Reynsis Marian’ın zayıf noktasıydı.]
***
Çeviri: Catalayn
Yorum yapmayı unutmayınnn^^