Despot Prens'in Öğretmeni Olacağım! - 2.Bölüm
Arabanın içi oldukça genişti. Ama şövalyelerin fiziği onunkinden iki kat daha iriydi.
Primabel vücudunu rahatsız olmuşçasına salladı.
‘Ölüyorum’
Primabel yanında oturan şövalyelere baktı. Gözlerinin feri kaçmak için bir delik arıyor gibiydi.
‘Bir kerecik sormayı denemeli miyim?’
Cesaretini topladı ve ağzını yavaşça araladı:
“Dersi başka bir güne erteleyebilir miyim?”
“Daha önce Primabel olmadığını söylememiş miydin?” Şövalye kararlı bir şekilde cevapladı.
“Bazen delirme eğiliminde olabiliyorum, haha.”
Prim garip bir şekilde gülümsedi ama şövalye kararlı bir şekilde ekledi:
“İmkansız, saraydan ödemeni çoktan almadın mı?”
“Ö-ödeme mi…”
“Derslere girmemeniz sözleşmenin ihlali olarak değerlendirilir ve sizden 10 katı peşinat istenir.”
“10 mu!?”
Ağzı hafifçe açıldı. Başka bir deyişle paketlerdeki altınların 10 katını geri ödeyemeyeceğini ilk bakışta anlamalıydınız.
O anda vagon sallandı. Cebindeki altın paralar şıngırdadı.
Şövalyenin bakışları kızın tek parça cebine döndü. Parayı kimsenin bilmediği bir yerde saklayan, bilinmeyen bir sanatçı ve cebinde şıngırdayan para sesi.
Konuşmasa bile hızlı düşünmekte iyiydi. “Haha, bu gerçekten…” Prim beceriksizce gülümsedi ve cebini gizledi.
Kaçabileceği bir yer yoktu. Durumunu değerlendiren Primabel hızla başını çevirdi ve şövalyelerin keskin bakışlardan kaçınmaya çalıştı.
Reynsis, babası imparatora karşı gittikçe artan bir düşmanlık içinde büyüyordu. Bu duygu o 15 yaşındayken alevlenmiş ve sonunda ‘kan gibi’ olan kırmızı rengi görebilmişti.
Ve ortaya çıkan bir sonraki kişi, bilinmeyen sanatçı Primabel’di.
‘En karanlık zamanda!’
Üstelik Prim’in saçı kırmızıydı. En çok göze çarpan renk.
Vay canına, bu nasıl olabilir?
Primabel, kendi kendine güldü ve başını şiddetlice salladı.
‘Hayır, olumlu düşünelim. Belki de bu kadının vücuduna girmem iyi bir şeydir.’
Eğer ana karakterin yanındaysanız geleceği daha kolay değiştirebilirsiniz. Kendi yazdığı bir dünya olduğu için ana karakterin, imparatorluğu kırmızıya boyayacağı zamanı biliyordu.
Ama geleceği durdurup durduramayacağını bilmiyordu. ‘Ölmek istemiyorum!’
“Yakında varacağız!”
Yolculuğun sonunda gözlerini pencereden dışarıya çevirdi.
Yemyeşil ağaçların arasında Belles Sarayı gözüktü. Donuk, kara bir bulut kaleyi sarıyor gibiydi. Atmosfer o kadar karanlıktı ki hafifçe titredi.
‘Çocukluğun böyle bir yerde geçmesi…’ Boğulmuş gibi hissetti.
Okuyucular bile çok sinirlenmişti. Hepimiz onun hayatı boyunca buraya sıkışıp kaldığını düşünmüştük.
Prim, şövalyelerle birlikte arabadan indi. Bir kale kadar büyük olmasa da sarayın içi daha da ürkütücüydü.
Her yere asılan renkli resimler, kasıtlı olarak parlak bir şekilde dekore edilmiş gibiydi. Ancak koridordaki fenerler, gölgelendirilmiş resimleri daha tuhaf hale getiriyordu.
Resmin tuhaflığına bakıp kaşlarını çattı. ‘Her neyse, Reynsis’in görebileceği tek renk kırmızı.’
Merdivenler o kadar uzundu ki sonu görünmüyordu.
“İşte burası.” Şövalye büyük ve ağır gözüken bir kapının yanında durdu. Kapıyı üç kez tıklatarak yavaşça açtı.
“Prens Reynsis.”
Primabel eğilerek odaya girerken şövalye prensi kibarca selamlıyordu.
Pencereden vuran gün ışığı altında kitabını okuyordu.
Altın sarısı saçlar ve soluk, beyaz ten. Göz kamaştırıcıydı. Ciddi anlamda güzeldi.
Şu meleğe bir bakar mısınız? Göz kamaştırıcı kelimesi her şeyi açıklamaya yetmiyordu. Dudakları kendiliğinden hareket etti.
“Aman tanrım.” Yanındaki şövalye, hafifçe öksürdüğünde durumu çabucak kavradı.
“Günaydın majesteleri. Ben Prens Reynsis’e bugünden itibaren sanat dersleri verecek kişiyim. Adım Primabel. Lütfen bana iyi bakın.”
Bu merhaba demenin doğru bir yolu mu? Primabel titreyen bir sesle söylemişti.
Bakışlarını yere sabitledi.
“….”
Odayı sessizlik kapladı. Selamlamasına karşılık aldığı bir cevap yoktu. Primabel başını salladı.
Gri gözler ona boş boş baktı. Duygusuz gözler. Her şeyi içine atmış gibi görünen gözler.
Gözleri buluştuğunda ağzının kenarı hafifçe aşağı sarktı. Kafasının içinde bir boşluk hissetti.
Her şeyden vazgeçmiş gibi görünen uyuşuk bir yüz. O yüzü gördüğünde aptal gibi gülümseyemezdi.
‘Kehanet.’
Belki de onu bu hale getiren kendisiydi.
“O zaman ben önden gideyim, eğer bir şeye ihtiyacın olursa dışarıdaki hizmetçiye söyle.” Şövalye kısaca konuşup odadan çıktı.
Kapı kapandığında oda derin bir sessizliğe gömülmüştü. Reynsis hiçbir şey olmamış gibi baktı. Sonrasında boş gözleri tekrar kitaba odaklandı.
“……….”
Prim ağzını kapalı tuttu. Öz saygısını hâlâ yitirmemişti.
Her şeyden vazgeçmiş gibi görünen boş gözler, kalbini acıttı. Başka bir deyişle suçluluk duygusu yaşıyordu.
Bu, Prim’i tereddüte düşüren andı.
“…Orada bir aptal gibi bekleyecek misin?”
Reynsis’in buz gibi sesi odanın içinde yankılandığında titredi. Reynsis gözünü tekrar kitaba dikti.
Prim kolayca tepki veremedi. Henüz durumu tamamen okuyamamıştı.
Reynsis yavaşça ona baktı ve Prim buz gibi soğuk gözlerle karşılaştı.
“Orada aptal gibi duracaksan eğer kaybol.”
“…Ne?”
“Zaten hiçbir şey yapamıyorum. Sanırım kaçman o kadar da kötü bir fikir değil.”
‘Renk körü olmayı hiç istemezdin değil mi?’ Kızgın olduğunu biliyordum.
Çok soğuk konuşmasına rağmen hala güzeldi. Prim hafif utanmış bir yüz ifadesine sahipti. Yüzü tanıdık geliyordu ve bu Reynsis’in alay etmesine sebep oldu.
“Eğer söyleyecek başka bir şeyin yoksa dışarı çık.”
“…Ekselansları – ”
“Şimdi.”
Ona sertçe cevap verdi ve bakışlarını tekrar kitabına çevirdi. Orada aptal gibi dikilen Primabel, tek kelime etmeden odadan çıkmak durumunda kaldı.
***
“Afedersiniz…”
“…”
“Lady Primabel” Hizmetçinin endişeli sesini duydu.
Ama Primabel cevap vermedi. Onun o boş bakan gözlerini görünce kaçma fikri aklından kaybolmuştu.
“Orada aptal gibi duracaksan eğer kaybol.”
“Hiçbir şey yapamıyorum zaten. Sanırım kaçman o kadar da kötü bir fikir değil.”
Soğuk ve keskin sesini hala canlı bir şekilde hatırlıyordu.
İlk görüşmelerinden sonra Prim çok iç çekti. Sonuçta tüm bu olaylara sebep olan oydu çünkü bu dünyayı kendisi yaratmıştı.
“Yapabileceğim herhangi bir şey var mı?” Bir süre gezindikten sonra hizmetçiyle beraber küçük bir odanın önünde durdular.
Bu oda öğretmenin gizlice kaçmasını önlemek amacıyla hazırlanmıştı. Prim dikkatlice içeri girdi. Oda perişan değildi ama ürkütücü atmosfer hala geçmemişti.
“Eşyaların zaten şövalyeler tarafından hazırlanmıştı. Ben de içeriye koydum.”
“Oh, teşekkür ederim.”
“Eğer bir şeye ihtiyacın olursa lütfen beni çağır.”
Hizmetçi odadan çıkarken ona baktı.
Para için Prens Reynsis’e ne kadar süre ders vermeye katlanabileceğini kontrol etmeye çalıştığı açıktı çünkü önceki sanatçıların hepsi bir kaza nedeniyle istifa etmişti.
Hizmetçi dışarıya çıktığında karanlık oda sessizliğe gömüldü. Prim, ürkütücü atmosferden dolayı lambayı yakmak için bir kibrit aradı.
Sonrasında yatağa oturdu. Gözlerini yavaşça kırparken tavana baktı.
Reynsis’in puslu, boş gözleri zihninde canlandı. Onunla ilk tanıştığında suçluluk duygusu alevlenmişti.
‘Tamam, gerçekten elimi bu şekilde tutamıyorum.’
Sonrasında vücudunu çevirerek diğer tarafına döndü. İmparatorluğu yok edecek bir kehanet ve renksiz bir dünyada sıkışıp kalan Reynsis…
Duyguları, renkleri belirler. Reynsis donuk, karanlık bir duyguyla dolup öfkesini farkettiğinde kırmızıyı görür.
Ama kader eşi –Güzellik– ile tanıştığı anda dünyadaki ışık gözlerine vurur.
Kahraman, kafası karışmış olan Prens Reynsis’i nazikçe kucaklar. Onun sevgisiyle renkleri görür ve duyguları öğrenir.
(*Buradaki Güzellik’ten kastı Beauty and Beast’e gönderme)
“Güzellik’i bulmanın en kolay yolu…”
Asıl sorun onu bu kocaman imparatorlukta nasıl bulacağımız. İsmi ve yaşı bilinmeyen bir kadındı. Lane imparatorluk sınırları içindeki insanlar için bir tabuydu. Çiçek açacağı zamanı asla bilmediğimiz lanetin tomurcuğu.
‘Güzellik’i bulmak için ilk olarak bir sürü insanla tanışmalıyız. Eğer prensi görürlerse kaçmak ile meşgul olacaklardır. Prensin zararsız olduğunu nasıl kanıtlayabiliriz?’
Bir süredir endişe içinde oturan kadın sonunda ayağa kalktı.
“Tamam!”
‘Prensin zararsız olduğunu kendi başıma kanıtlayabilirim!’
Reynsis’e ders veren sanatçının yaralandığı bir yalandan ibaret. Fakat kör insanlar söylentilere inanıp Reynsis’den korkmaya başladılar.
“Bu yüzden hayatta kalmam gerekiyor!”
Primabel, Reynsis ile iyi anlaşacak, söylentileri bastıracak ve Güzellik‘i bulacak. Bu sayede Primabel’in ölümünü durdurup Reynsis’in lanetini serbest bırakabilir!
Elbette yazar olarak olay örgüsüne müdahale edebilirdi fakat Seul’deki gibi can alıcı bir karşılaşma olmayabilir.
Ama bu çok önemli bir şey mi? Kahraman, asıl bir ailenin değerli kızı. Siyah saçlara ve kırmızı gözlere sahip bir kadın.
Yazar bile Güzellik’in kim olduğunu tam olarak bilmiyordu. Primabel romanın içine eksik bir kurguyla girmişti.
Yine de roman ilerlemeye devam ettikçe ikisi buluşursa renkleri görebilir. Öğretmen olarak romana girmek ona çok yardımcı olacaktır.
Primabel yumruklarını sıktı.
‘Böylelikle Güzellik‘in bizzat gelmesini sağlayabiliriz!’
Canavarımızı popüler bir adama çevirelim! Gözleri parladı ve Reynsis’in odasına doğru koştu.
Erkek başrol Reynsis’in kaderine daha hızlı öncülük etmek için yapması gereken ilk şey,
“Merhaba, Majesteleri?”
Canavar ile arkadaş olmak.
***
Çeviri: Catalayn
Bol bol yorum yapın lütfen^^