Despot Prens'in Öğretmeni Olacağım! - 14.Bölüm
“Ne? Böyle bir şey mi var? Nasıl? Lütfen söyle bana!”
Sylvia çaresiz bir yüz ile ağladı.
“Ama işe yarayıp yaramayacağı konusunda emin olamıyorum. Babanızın seçtiği kişi ile ilişkiyi kesmek kolay değil.”
Dedi Prim maskesini düzeltirken.
Ne cazip bir teklif! Bu kadını manipüle edebilir mi diye merak ediyordu.
Politik nişanlısı ile ilişkisini kesebilirse Sylvia her şeyi yapabilir gibiydi.
“Lütfen! Lütfen!”
Sylvia çaresiz bir bakış ile Prim’in cüppesinin kenarını tuttu.
“Öyleyse, bunu reddedemem.”
Prim zarif bir şekilde başını eğdi.
“Gel, benim yaptıklarımı yap. Önce elini göğsünün üzerine koy.”
Prim elini göğsüne koydu ve Sylvia dahil tüm genç leydiler onun hareketlerini takip etti.
“Ardından, bugün yaptığın tüm kötü şeyleri itiraf etmelisin.
Prim bu şekilde konuşunca hepsi şaşırdı.
“Yani, hepsi bu mu?”
“Ne demek istiyorsun! Bu gayet işlevsel!”
Prim şiddetli bir şekilde bağırdığında Sylvia şaşırdı ve hızla Elena’ya yaklaştı.
“Üzgünüm Leydi Elena. Lütfen bugün yaptığım her şeyi unutun.”
“Ben de üzgünüm. Sadece Leydi Syvlia’nın istediğini yaptım.”
“Ben de!”
Sylvia hatasını itiraf edince diğer leydiler de ona uyup hatalarını itiraf etti. Elena şaşkın bir biçimde gözlerini kırpıştırıyordu.
“Hepsi bu mu?”
Ardından prim öne çıktı. Tüm leydiler kafa salladılar.
“O zaman bu halde bu ruh hali ile evinize gidin ve uyuyana kadar hatalarınızı düşünün. Aksi takdirde cennet sizi çirkin bir kadere bağlayacak.”
Prim korkutucu bir ses tonu ile konuşunca hemen koltuklarında kalkıp kaçtılar.
“Dava çözüldü.”
Prim onların tepkisinden memnun kaldı ve maskesini çıkardı.
“Ah,”
Kafası karışan Elena Prim ile göz teması kurdu.
“Merhaba?”
Prim genişçe gülümsüyor ve merhaba diyordu.
Aniden Elena tuhaf bir şey mırıldandı.
“Mor…”
“Pardon?”
Elena, sanki ele geçirilmiş gibi mırıldandı.
O kısa anda Elena, Prim’in gözlerinin mor renkte parıldadığını gördü…?
Sonra Elena gözlerini ovuşturdu. Ama Prim’in gözleri gece gökyüzü gibi koyu siyahtı.
“Yanlış mı gördüm?”
Elena, Prim’e bakarken sessizce mırıldandı.
Prim kurnaz bir tonda konuştu.
“Kusura bakmayın. Sadece onların sizi rahatsız ettiğini düşündüm.”
“….. Bunu benim için mi yaptın?”
“Aslında evet öyle.”
Prim hafifçe omuz silkti ve eğilip kırık kahve fincanının parçalarını toplamaya başladı.
Bunu kasıtlı olarak düşürdü bu yüzden bu bardağı telafi etmesi gerekecek.
İşlerin ters gitme ihtimaline karşı getirdiği acil durum altın sikkelerini düşünürken Elena eğildi ve parçaları toplamaya başladı.
Bir asil kırık bir cama mı dokunuyor? Bu uygun değildi. Prim onu durdurmak için elini uzattı.
“Sadece toplamama izin ver.” (PRİM)
“Hadi beraber yapalım.” (ELENA)
“….”
“Sen bana yardım ettin.”
Prim’e baktı.
“Teşekkürler. Dürüst olmak gerekirse çok komiktin. Eve gidince muhtemelen daha az gergin olacağım.”
Geri döndüğünde Elena kahkaha attı.
“Bu sıralar birbirimize küfür etmekle meşguldük. Leydi Sylvia’dan kaçınmanın bu kadar hoş bir yolu olduğunu bilmiyordum. Ayrı olarak öğrenmek istiyorum.”
Elena kafasını kaldırdı ve parlak bir biçimde gülümsedi.
“Çok teşekkür ederim. Tazelenmiş hissediyorum.” (ELENA)
Bunda Prim’in dikkatini çeken bir güç vardı.
Parlak soluk bir ten, yumuşak yüz, yakut gibi gözler.
Prim yavaşça gülmeyi bırakıt ve tarif edilemez bir duygu hissetmeye başladı.
Canavarın Güzeli kurtardığında olana çok yakın bir konuşmaydı. Güzelin onu dışarı itmekle meşgul olduğu zaman canavarın ilk kez kalbini açtığını zaman olan konuşmaydı.
(Ç.N: şimdi size bir soru sevgili okuyanlar tahmin edin hangi çevirmen ortasından itibaren çevirmeye başladığı serinin öncesini okumadı ve bunca bölümdür baş karakterin prense her beast (canavar) deyişinin beast and beauty (güzel ve çirkin) göndermesi olduğunu anlamayıp her seferinde koçum diye çevirdi :D)
Zarif, çekingen bir güzellik. Yazmaya karar verdiği cümle en içteki düşüncelerini ortaya çıkaran bir sahneydi.
Prim sonunda anladı.
‘Bu Güzel gibi’
Prim ona ciddi bir surat ev parlayan gözler ile yaklaştı.
“Kadere inanır mısın?”
Elena göz bebekleri büyürken gözlerini kırpıştırdı. Uzun kirpiklerin arasından görülebilen kırmızı gözler Prim’e baktı.
“Neden bahsediyorsun?”
“Bir cadı olsaydım onarı uçururdum. O tarz bir oyunculuğa ihtiyacım yok.”
“Ama sen bir cadı değilsin.”(Elena)
Elena üzgün bir şekilde mırıldandı. ‘Cadı’ sözüne hassas görünüyordu.
Elena’nın yardımı ile Prim cam kırıklarını toplamayı bitirdi ve kahve lekesi için personelden özür diledi.
“….”
Elena ona baktı.
“Bekle.”
Özrünün ardından Prim kafasını Elena’ya çevirdi.
“Siz 7. Kraliçe’nin doğum günü ile ilgili konuşuyordunuz.”
“Ah, o. Her yaz kraliçenin doğum günüdür. Bilmiyor musun?”
“Ah evet çünkü ben bu krallıktan değilim.”
O sadece bir karaktere sahip bir ruhtur.
Elena, Prim’in sözlerine şaşırmış görünüyordu.
Hızlı bir şekilde başka bir konu bulması ve sohbete devam etmesi gerekiyordu.
“Leydim sakıncası yoksa bana resminizi gösterir misiniz?”
“Hepsi… benim resimlerim?”
“Evet dediğim gibi bu krallığın tarzını bilmiyorum.”
Durum biraz tuhaf olduğunda Prim saçını geriye doğru taradı.
“Daha önce ne dediğini duydum. Sanırım resmini getirdin sorun olmayacaksa gösterebilir misin?”
“Bu galeride resimlere bakmanın benimkine bakmandan daha iyi olacağını düşünüyorum.”
Elena elinde tuttuğu tuval ile oynadı. Hatta elindeki tuvale bile baktı.
Bunu söylemese bile resimlerini göstermek istiyor gibiydi.
Elena biraz tereddüt etti ama tuvali ona verdi.
Bunu görünce Prim gülümsedi ve resmi kabul etti.
Denize bakan kahverengi saçlı bir kadının portresiydi.
Elena’nın tablosu açık renkliydi. Sanki uyu kurumuş gibi şeffaf bir resimdi. Göle yansıyan yüz bulanık ama berraktı.
“İyi çiziyorsun.”
“Tam olarak değil.”
Elena utangaç bir şekilde güldü ve kafasını salladı.
“Ah, ne kadar düşüncesizim! Kendimi tanıtmak için ne kadar geç kaldım. Benim ismim Primabel. Bir ressamım ama ünlü değilim. Bana Prim diyebilirsin.”
“Benim ismim Elena Zerbeta. Hayal kırıklığına uğramış olmalısın.”
“Ne… Hahahaha.”
Prim kırık kalbini saklayarak gülümsedi. Bunun nedeni bu bedene geldiğinden beri fırçasını bir kez olsun eline almamıştı.
Güzel adayı ELENA ZERBETA’DIR. Prim adını hatıraldı.
“Eğer sorun olmazsa resim çalışmama yardım edebilir misin?”
“Ben mi?”
Elena bu ani istek karşısında şaşırmış bir şekilde baktı.
“Evet, uzun zamandır bu imparatorluğa gelmedim bu yüzden çok fazla şey bilmiyorum. Sakıncası yoksa imparatorluğun güzel tablolarını ve ünlü yazarlarını gösterebilir misin?”
“Ama…”
“Yakınım olan kimse yok. Leydi Elena bana yardım ederse çok güzel olur… Zor mu olurdu?”
Elena suçluluk içinde Prim’e baktı.
Onun gözünde, Primabel çok harika biriydi. Genç leydilerin işlerini kendine özgü bir şekilde çözdü ve hatta durumu rahatlattı.
(Ç.N: özellikle Leydi olarak çevirdiğimi belirtmek isterim kulağa garip gelse de sonuçta asiller yani bayan değil leydi)
Kendinden çok farklı ve… ondan kendisine resim öğretmesini isteyen ilk kişi.
Elena onu reddedemezdi.
“Evet, sana yardım edebilirim.”
Utangaç bir şekilde başını salladı.
Halloldu. Prim çay evinde güzel vakit geçirdi. Güzel adaylarından birinin peşine düşme şansı verildi.
“O halde tekrar buluşalım mı?”
Çay evinde haftada 3 kez buluşmaya karar verdiler.
“Söylemekten utanıyorum ama…”
Arabaya binmeden Elena Prim’e dikkatlice baktı.
“Daha önce kimse ile buluşmamıştım. Sanırım bir arkadaşım var.” (Elena)
Dedi Elena utangaç bir şekilde ve aynı şekilde gülümsedi. Bir itiraf gibiydi.
“…Anlaştığımız gün tekrar görüşeceğiz” (Elena)
Elena utandığı için acele ile araca koştu.
Prim uzaklaşan aracı izlerken gülümsedi.
Elena ile tanıştığında diğer genç leydiler hakkında bilgi almak daha kolay olmuştu.
O zaman daha fazla güzel adayı arayabiliriz. Elena’nın Güzel olmasını istedi. Prim aracında doğru ilerlerken düşündüğü şey buydu.
——————–
O farkına varmadan hava kararmıştı. Prim Reynsis’in odasına girmek için tereddüt etti ama kendini göstermek istedi.
“Majesteleri.”
Ona seslendi hatta kapıyı çaldı ama hiçbir şey duyamadı.
“Uyuyor musunuz?”
Yine cevap yoktu. Uyuyor gibiydi.
“Daha sonra tekrar geleceğim”
Prim odasına geri dönmek istiyordu.
Ama aniden Prens’in odasından yüksek bir ses duydu.
“Presim? Sorun nedir!”
Prim şaşırdı ve acele ile kapıyı açtı.
“Ne yapıyorsun?”
Çalışma masası düşmüş ve Reynsis sanki biri onu ters çevirmiş ve sandalyesinden düşmüş gibi özensiz durumdaydı.
Prim dağınık kitaplara baktı sonra gözlerini ona çevirdi.
Onu bu kadar şaşırtan şey onun şaşkın bir yüzü olmasıydı.
“Hasta mısınız?”
***
Çeviri: AlmaKarma
(Ç.N: bölümlerin geç gelmesi benim hatam özür dilerim okuduğunuz için teşekkürler.)
(E.N: Biraz da benim hatam(◡ ω ◡))