Despot Prens'in Öğretmeni Olacağım! - 11.Bölüm
Reynsis yavaşça gözlerini açtı. Gri güneş ışığı çok parlak şekilde gözün vuruyordu.
Renksiz bir sabahtı.
Bir rüya görmüş gibiydi ama ne gördüğünü hatırlayamıyordu.
Emin olduğu tek şey kırmızı bir şeyler gördüğüydü.
Kısa süreliğine de olsa yeni bir renk görüp öğrenmek etkili olmuştu.
Geceki rüyayı anlama zamanıydı.
[TAK TAK TAK]
Biri kapıyı çalmaya devam etti bu yüzden rüyasından uyandı.
“İçeri gel…”
Boynunu ovuştururken sesi çatladı.
Ergenlik yüzündendi. 16 yaşındayken gece hiçbir şeyi değiştirmez.
Prensin güzelliği sarayın içindeki bir adamı sıkıcı gösterebilir.
“Koçum!”
Reynsis kapının açılışını duydu.
Gelen kişi kesinlikle Prim’di. Bu günlerde rahatsız etmeleri ile Reynsis’e işkence eden hanımefendi.
Susmaya niyeti olmayan bu hanımefendi ona saygısız sözler söyledi.
‘Kırmızı’
Reynsis aniden rüyasında gördüğü o rengi anımsadı.
“Günaydın Majesteleri.”
Bu gerçek yüz rüyasındakine benziyordu. Alnında soğuk terler oluşurken derin bir nefes aldı.
“Sabah sabah buraya gelecek kadar ne oldu sana?”
Reynsis’in sesi değişince Prim başını eğdi.
“Hasta mısınız? Soğuk algınlığına mı yakalandınız?”
“Hayır.”
“Öyle olmadığınıza sevindim.”
“Saat kaç haberin var mı? Sadece neden geldiğini söyle.”
Sert ve umurunda değilmiş gibi bir şekilde söyledi. Prim somurttu.
“Yanınızda kalıyorum. Nereye gidebilirim ki?”
“….”
“Kızgın mısınız?”
Yüzü utanmazken o ilgisizdi.
Normalde “Çık git buradan!” derdi ama bugün aklından bile geçmedi.
“Rüya yüzünden mi…”
Sessiz bir şekilde mırıldandı.
“Affedersiniz?”
Prim kafasını yana eğerek sordu.
“….”
Ama Reynsis’in yüzünce ciddi bir ifade vardı.
“Bu beni rahatsız ediyor.”
“Affedersiniz?”
Yüksek sesler onu hep rahatsız etmişti. Böyle aniden gelen Prim sinir bozucu ve sıkıcıydı.
Ama bugün farklı hissediyordu.
“…..”
Neden olduğunu merak ediyordu ve bu da onu rahatsız ediyordu.
(Ç.N.: Şu noktada neden olduğu çok belli değil mi?)
“Sesin çok yüksek. Zaten uyanığım.”
“Uyanıksanız yatağınızdan kalkmalısınız.”
(Reynsis) “Yemek yedin mi?”
“Ne?”
Prim şok içinde gözlerini kırpıştırdı.
(Reynsis) “Hadi beraber yiyelim.”
Aslında bundan başka sebep yoktu.
Prim yardımcı olamadı ama bu günlerde neyin yanlış olduğunu düşünmeye devam etti.
Bu onun her zamanki alışkanlığıydı.
Bunu söylediğinde Reynsis ona cevap verecekti ve abartılı bir hareketle dikkat çekecekti falan filan.
Hep aynıydı.
Ama bir şeyler yanlış hissettiriyor.
Örneğin,
“Nasılsınız, Prens Reynsis?”
(Prim) “Günaydınlar, Majesteleri bugün hava biraz kapalı.”
“….”
(Reynsis) “Haklısın.”
Genelde iyi bir adam “Neyi seversiniz?” deyip Prim ile beraber gökyüzüne bakardı.
“Majesteleri yemeğinizi yediniz mi? Yemediyseniz bana katılır mısınız?”
“….”
“Tabi ki hayır derseniz ben size katılabilirim. Tıpkı daha önce söylediğim gibi, ben…”
“Nasıl istersen.”
“Ne?”
“Dedin ki, nasıl istersen.”
Böylece Prim ile beraber oynuyordu.
(Ç.N: bu kısım biraz tuhaf oldu biliyorum ama sadece bu tuhaf kısmı çevirirken bile 1 2 saat harcadım olan bu kusura bakmayın)
‘Neden? Kafasına bir şey mi düştü? Ya da belki yanlış bir şey yemiştir?’
Normalde ‘Kendi başına ye.’ Ya da ‘Sence o kadar sabrım var mı?’ derdi. Her zaman açık bir şekilde cevap verenle aynı adam.
AMA NEDEN?
Şükür ki yemek yedikleri sırada başka bir şey düşünüyordu.
“Yemek istemiyor musun?”
“Ha?”
Reynsis, Prim’in önündeki kaseyi işaret etti. Prim tuhaf bir şekilde gülerken kafasını salladı.
“Ah, hayır, hayır… Haha… Sadece…”
Çorbayı içmeyi bitiren Prim, Reynsis’e güldü.
‘Biz şimdi yakın mıyız?’
Bunu düşününce kalbi güçlü bir şekilde çarptı.
Prim tüm zorluklardan sonra ışığı görmüş gibi hissetti. Prim yüzünde bir gülümseme ile Reynsis’e baktı.
Temiz ve zarif bir şekilde yiyordu.
Parlak sarı saçlar, solgun beyaz teni uyumluydu ve güneş ışığı ile parlıyordu. Gri gözleri uzun kirpikleri arasında parlıyordu. Bu güzelliğe biraz gizem ekliyordu.
‘Çok tatlı.’
Prim ona bakıyordu ama Reynsis gözlerini kaseye dikmişti.
“İnsanların yüzlerine bakmak gibi bir hobin olmalı. Sabah da yaptın.”
Prim yakalanınca hızlıca göz temasını kesti.
Çok utandı ve dudaklarını ısırdı.
“Aslında… Bu…”
Prens Reynsis çok yakışıklı! Ah tanrım! Siktir! Prim tükürüğü boğazına yapıştığı için yutkundu.
Bir cevap beklemiyormuş gibi ifadesiz bir yüzle yemeğini yemeye devam etti.
Prim garip bir şekilde gülümsedi ve aceleyle konuyu değiştirdi.
“Bu arada hiç dedikodu yok.”
“Ne hakkında?”
Reynsis umursamaz bir şekilde sordu. Prim onun tepkisinden biraz çekindi.
“Prens Dapsh hakkında…”
Reynsis sanki Prim yasak bir şeyi söylemiş gibi alnını kırıştırdı.
“Bir anda neden ondan bahsediyorsun ve şimdi mi merak ediyorsun? Şu an mı aklına geldi?”
“….”
Prim daha yakın olduklarını düşünürken hata etmiş olmalı.
‘Haha, tabi ki doğru değil.’
Prim çabucak ilişkileri hakkındaki düşüncelerinden vazgeçti.
“Dedikodu olmaması gayet normal yaygara çıkarmak için bir sebep var mı?”
“….”
“Şey, renk meselesi.”
“Renkleri gerçekten görebildiğimi düşünüyor. Senin sayende.”
Prim haddini aşmaktan çekindiği için rahat konuşmadı. Reynsis’in normal tona gelmeyen sesi daha da alçalmıştı.
Reynsis’in keskin cevapları nedeniyle Prim çenesini kapattı. O an kendi ağzına vurmayı çok istedi.
Ama Reynsis sanki önemsizmiş gibi ağzını sildi.
“Hiçbir şey olmayacak. Merak etme.”
“Affedersiniz?”
“Renkleri görebildiğimi öğrenince kehanet yanlış olarak işaretlenecek ve bu onun hikayesini tehlikeye sokacak.”
“….”
“Bu senin ve benim hayatım tehlikede ama tabi ki kimse ona inanmaz. Yani şu an hiçbir şey olmayacak.”
Renysis’in güven verici sözleri ile Prim başını salladı.
Hızlıca durumu kavradı. Bir saraya tıpkı bir mahkum gibi kilitlenen bir prens gibi durmuyordu.
“Bu seni doğru şeyler yapmaya teşvik edebilir.”
O an Prim’in gözleri parladı.
“Kırmızı hariç sana ne söylememi istiyorsun?”
Ama Reynsis’in soğuk sözleri ile Prim ağzını kapadı.
Prim ona sessiz bir şekilde baktı. Çok umursuyor gibi görünmüyordu.
“E plan ne?”
“Efendim?”
“Kehanetin yalan olduğunu nasıl kanıtlayacaksın? Kesin bir yöntem gerekli.”
Onu duyduktan sonra, Prim tuttuğu çatalı bıraktı. Sonunda Prim bununla ilgili bir şey söyledi.
Prim ona ciddiyetle baktı.
“Kehanetin yanlış olduğunu kanıtlamak için görebildiğiniz renge bakmaktan başka çare yok. Sonuç olarak Prens renkleri nasıl ayırt edeceğini öğrenmeli.”
“Yani?”
“Renkleri görebilmeniz için daha hızlı bir yol…”
Prim çok zaman alınca, Reynsis hayal kırıklığına uğramış gibi onu konuşması için cesaret verdi.
“Susmayı bırak ve konuş artık.”
“Kaderindeki kişi ile karşılaşmalısın.”
“…”
Reynsis bir anlığına sustu. Prim hala küstah bir yüzle konuşuyordu.
“Kaderinizdeki kişi ile karşılaşınca gümüşün rengini göreceksiniz çünkü bu ‘siyah beyaz’ dünyada kapana kısılmış kişi olmadığınızı kanıtlamak için yeterli.”
“…”
“Ama insanlar seni bir talihsizlik olarak görüyor. Bu şartlar altında kaderinizdeki kişiye ulaşmak zor olacak.”
“….”
“Bu durumu değiştirebilirsiniz. Kaderinizdeki kişi sizi bulacak.”
Dedi Prim net ve kendinden emin bir sesle,
“Hakkınızdaki söylentileri değiştirebilirsiniz. 10 000 kişi hala kör değil ve sizi dinleyebilir.”
Prim sanki gösteriş yapıyormuş gibi elini uzattı.
“Sadece elimi tutmalı ve garip ve korkutucu değil, nazik ve tatlı bir insan olduğunuzu göstermelisiniz.”
“…”
“İnan bana lütfen bu yüzden öğretmeniniz olmak için başvurdum. O bilinmeyen ressman… Hayır, kaderinizdekini bulduktan sonra ne yapacağız.”
Reynsis yavaşça ağzını açtı. Prim’in uzattığı eline baktı.
“Ben…”
Prim gergin bir şekilde baktı.
“Tahmin ettiğim gibi. Sadece saçmalıyosun.”
(Ç.N: Reynsis ben bile etkilendim utan be)
Reynsis’in ifadesi soğuk görünüyordu.
“Ciddi misin!”
Prim yüksek sesli bir çığlıkla onu tersledi. Reynsis onunla göz göze gelince istemsiz yüzünü buruşturdu.
Prim’in rengi bilinmeyen siyah gözleri Reynsis’in gri gözlerine parlıyordu.
Prim biraz haksızlığa uğramış hissetti. Bunun işe yaramasını zaten beklemiyordu ama gerçek bu.
Onun kaderindeki siyah saçlı ve kırmızı gözlü bir kadın.
Prim bu söylentilerden yararlanıp bir koz yaratmak istedi.
Söylentilerin aksine, 8. Prens gayet kibar ve sıcak kanlı bir insan. Kör olduğu ile ilgili söylentiler ise kendi güzelliğinden kör olduğuna dayanıyor.
Bu söylenti hem Reynsis’in güzelliğine tapacak olanın hem de krallığın geri kalanının ilgisini çekecek.
Bir diğer sorun ise tüm diğer asiller söylentiler çıkınca Prim ile tanışmak isteyecek.
“Güzellik” ile tanışması için iyi kişiliğini biraz daha yumuşatmalı.”
“…”
Reynsis’in gözleri kısıldı.
Bu saçmaydı ama Prim hala onunla açıkça yüzleşiyordu.
Güvenmekten daha derin bir bakıştı.
“Yani söylentilerden yararlanmak istiyorsun.”
“Evet iyi ve kibar bir adam olarak.”
“O zaman yardımına ihtiyacım yok.”
“Evet?”
“Bak, bunca zamandır iyi ve kibar bir adamla konuşuyorsun.”
“…..”
Reynsis’in yüzünde “Bundan daha kibar ve tatlı olunabilir mi?” diye soran bir ifade vardı.
***
Çevirmen: AlmaKarma
Geçen hafta bölüm gelmediği için bu hafta 2 bölüm artık ( ꈍᴗꈍ) Çevirmenimize teşekkür etmeyi ve yorum yapmayı unutmayalım lütfen^^