Despot Prens'in Öğretmeni Olacağım! - 10.Bölüm
“Bu tarz bir saçmalığa ayak mı uyduruyorsun?”
(Ç.N.: Reynsis ona aklını okumayı denemesini söyledi, sonuçta akıl okuyabiliyor.)
Bu durumda Prim çığlık atmalı ve zıplamalıydı ama Ryensis’in yüzü çok ciddiydi.
“Yaparsan ölürsün.” ya da “ Tamam, dene.” daha mantıklı duruyordu.
“Buna ayak uydurabileceğini sanmıyorum.”
Prim bu konuda pozitifti. Ardından onun aklından bir şeyler görmeyi deneyerek gözlerini kapattı. Kollarını kavuşturdu ve biraz sonra gözlerini açtı.
“Çoktan aklınızı okumayı denedi.”
“Söyle o zaman.”
“Majesteleri rahatsız edici olmadığımı düşünüyor.”
“…..”
Prim yaramaz güzel bir şekilde güldü.
“Beklediğim gibi yalan söylüyorsun.”
“Ne? Yanlış mı?”
“Evet yanlış. Hatta tam tersiydi.”
Prim yavaşça omuz silkti”
“Çünkü telepati sana uygun değil. Zihin okuma zihinle iletişim kurmanın bir yolu.”
“Saçmalık.”
“Ne demek saçmalık? Hepsi…”
“Sessiz ol.”
“Hep çok gürültücü olduğumu söylüyorsun.”
Prim’in sessizce mırıldandığını duyan Reynsis ona baktı.
(Prim) “Ama bugün benimle tekrar konuşuyorsun.”
“…..”
Prim kendi kendine güldü.
“Bugün çok mutlu görünüyorsun.”
Reynsis açık bir şekilde konuşup tekrar kitabına döndü ama bu bile Prim için yeterliydi.
Prim sırıtarak onu kitap okurken izliyordu.
Sıcak güneş ışığı ona parlıyordu, bu baharın gelişinin bir işaretiydi.”
****
Beyaz kışın enerjisi gitti ve rengarenk bahar geldi. Soğuk ve buharlı nefesler gideli baya olmuştu.
“Vay!”
Prim farkında olmadan büyük bir tepki verdi. Hizmetçilerle beraber güzel pembe kiraz çiçeklerine bakıyordu.
“Gerçekten mi? Prim’in dediği çiçek açtı.
“Haklıymışım değil mi? Kiraz çiçekleri kışa veda ederken açarlar. Bu kiraz çiçeklerinin kuralıdır.”
Prim kendini beğenmiş bir şekilde omuz silkti. Hizmetçiler büyülenmiş bir ifadeyle taç yapraklı ile beraber sallandılar.
“Prim gerçekten geleceği görebiliyormuş gibi.”
“Oh, tanrı gibiyim değil mi?”
“Hayır, tanrı değil sadece geleceği görebiliyormuşsun gibi.”
“Gereksiz bir şekilde dürüstsün kardeşim. Sinir bozucu.”
Geçen seferki güzel konuşası nedeniyle hizmetçiler Prim ile beraberdi.
Ama sadece bir süreliğineydi. Sıcacık bir his yayan kiraz çiçeği yapraklarına bakınca tekrar yumuşadı.
Prim gülümseyerek onlara baktı ve aniden aklına gelen bir şey ile gözleri kocaman açıldı.
“Doğru. Prens Reynsis!”
Hızlıca hizmetçilere selam veren Prim saraya yöneldi. Ayak sesleri durdu.
“Majesteleri!”
Kapıyı çalmadan açtı. Reynsis camdan dışarı bakıyordu.
“Artık kapıyı çalmaya bile tenezzül etmiyorsun.”
“Üzgünüm. Acelem vardı.”
“Ne istiyorsun.”
“Dışarıda kiraz çiçekleri açıyor.”
“……”
“Sözümüzü hatırlıyor musunuz? Hadi beraber görmeye gidelim.”
Prim neşeyle güldü ve ona yaklaştı.
Bıktığı kırmızıyı çoktan görmüştü. Bu huzuru hissettirecek yeni bir şey görmemiş miydi?
Dedi Prim pencerenin dışında çiçek açan büyük ağacı göstererek.
“Yakından bakınca gerçekten çok güzel.”
“Saçmalık.”
“Gerçekten çok güzel, pişman olacaksın.”
“Neden seninle gideyim?”
“Neden bu kadar kırıcı şeyler söylüyorsunuz? O sizin kadar güzel majesteleri. Görmeniz gerek. Sizin dışınızda kiminle gideyim.”
Reynsis sessizce mırıldandı.
“Hizmetçilerle zaten baktın ve gülüyordun şimdiyse buradasın?”
“Affedersiniz benim hakkımda mı konuşuyorsunuz?”
“Siktir…”
Reynsis oturduğu yerden fırladı. Başını eğen Prim’in gözleri hemen genişledi.
Reynsis acele ile odadan çıkmaya çalıştı ama Prim onun yanına daha hızlı geldi.
“Ne? Beni mi izliyorsunuz?”
“Çok gürültücüsün ve hayır.”
“Gerçekten çok sertsin koç. Beraber izleyebiliriz, neden kapalı kapılar ardından izliyorsun ki?”
“Sana hayır dedim!”
Yüksek bir sesle bağırdı ama sesi korkutucu değildi. Aksine Prim güldü.
Yüzü küçük bir kedi gibi sert ve kırmızıydı.
Prim doğal ve utanmaz bir yüzle kıkırdıyordu.
“Hazır ayaktasın gidip görelim işte.”
“….”
“Ay yani, gidelim majesteleri.”
Kurnaz kadın Reynsis’in kolunu tuttu. Reynsis Prim davranışları karşısında çok olmuştu.
“…..”
Reynsis’in kollarını sallayacağını düşündü ama o yapmadı. Prim daha da güldü ve onu dışarı çıkardı.
“Hadi, piknik, piknik.”
“ Piknik yorucu.”
“O zaman yürüyüşe çıkalım.”
Reynsis homurdandı ama hayır demedi. Böylece Prim onu saraydan çıkardı.
“Selamlar, majesteleri.”
Kiraz çiçeklerine bakan hizmetçiler şaşkınlıkla kafalarını eğdiler. Gözlerinde korku vardı.
“Gelemeyeceğim bir yer mi?”
Reynsis kaşlarını çattı ve soğuk bir şekilde konuştu.
Bu yüzden dışarı çıkmak istemiyordu. Yanlış bir şey yapmasalar dahi ondan korkuyorlardı.
Kehanet ya da her neyse. O sadece doğdu. Renkleri bile ayırt edemiyor.
Yanlış anlaşılan kelimeler nemli bir kartopu haline geldi. Tabi ki orada yaşamayanlar onun ‘göründüğü gibi’ olmadığını biliyorlardı.
Ama korku çok büyüktü. Onun fark etmemesi kolay değildi.
“Kahretsin.”
Böyle parlak bir yerde çok güzel görünüyordu, kafa karıştırıcıydı. Bir anlığına bunun Prim’in suçu olmadığını düşündü.
‘O iyi….’
Geri dönüp saraya gitmek üzereydi ama Prim onu yakaladı.
“Majesteleri! Nereye gidiyorsunuz!”
Prim Reynsis’e yaklaştı. Hizmetçiler onun çekinmeden prense dokunduğunu görünce çok şaşırdı.
Gözlerindeki ve ellerindeki ağrıdan şikayet eden diğer ressamların aksine Prim iyiydi.
“Nedir bu? Kolumu bırakmayacak mısın?”
“Zaten dışarı çıktınız. Bunu görmelisiniz.”
Dedi prim garip atmosferin içinde kiraz ağacını işaret ederek.
Reynsis’in gözleri doğal olarak oraya yönlendi. Gri kiraz çiçekleri sallanıyordu.
“Aynen böyle.”
Sonra Prim bir çiçeği alıp kulağının arkasına koydu. Ardında gururlu bir yüzle gülümsedi.
“Bu güzel.”
“…..”
“Ah, hayır.”
Prim utandı ve diğer hizmetçilerin kulaklarının arkasına kiraz çiçeği koymaya başladı.
“P-Prim?”
“Sorun yok. Prens kabul etti, değil mi?”
Aslında Reynsis dinlemedi çünkü Prim’e bakıyordu.
“Ne yapıyorsunuz? Kiraz çiçekleri yakında gidecek.”
Prim ortamın havasını tekrar yeniledi. Çiçekleri aldı ve diğer hizmetçilerin kulaklarının üstüne koydu.
“Bir tanrıça gibi görünüyorum değil mi?”
“Hayır.”
Bir anda sert atmosfer yok oldu. Sanki imparatorlukta kehanet yokmuş gibi. O yerden küçük bir kahkaha geldi.
“Prim böcek var…”
“AHHHH!”
Prim çığlık atınca hizmetçiler kahkaha patlattı.
Çok geçmeden kahkahalar sarayı doldurdu.
Bu kadar eğlenceli ve mutlu olan şey Prim ve hizmetçilerin yüzündeki kahkahalardı.
-ESER-
Rüzgar esmeye başladı. Sıcak bir Nisan esintisiydi.
“Çok sevimli.”
Bir hizmetçi şaşkın bir şekilde mırıldandı. Reynsis çiçek yağmuruna baktı.
Gökyüzü ve gri yapraklar her yerdeydi. “Güzellik” dedikleri şeyden çok uzaktı.
Ama
“Ulu tanrım! Majesteleri şuna bakın.”
Prim elini uzattı. Reynsis hislerini tutarken yumuşak küçük bir el onu tuttu.
<BATAR>
Reynsis’in gözleri tekrar acımaya başladı.
“Bu çiçek yağmuru!”
Reynsis gözlerini kırpıştırdı.
“Ulu tanrım aynı bir film gibi. Hayır, burada filmler yok! Aynı bir resim gibi.”
(Ç.N: Burada daha çok ‘var olmamak’ benzeri bir kelime kullanıyor bu yüzden garip duruyor.)
Ağzından tuhaf bir şey çıktı. Kulağındaki kiraz çiçeği düşmek üzereydi.
“Ah…”
Reynsis farkında olmadan çiçeği tuttu.
Prim ani bir dokunuşla sevinmeyi bıraktı ve ona baktı.
Kara gözleri ilgiyle yukarı bakıyordu.
‘Yanlış mı gördüm?”
Prim gözlerini kırptı.
“Bu şey, hangi renk?”
Reynsis sessizce sordu.
Prim bir şey tarafından ele geçirilmiş gibi mırıldandı.
“Pembe…”
Reynsis yaprakları okşarken gökyüzüne doğru kaldırıp baktı.
“Hadi be!”
‘O rengi gördü mü?”
Prim ona sormak üzereydi.
“Prim! Şuna bak!”
Bir hizmetçi onu tuttu ve çekiştirdi. Bu yüzden konuşmaları kesildi.
“Hayır, bekle bir dakika!”
“Acele et!”
Prim hizmetçiler tarafından sürüklendi.
“….”
Ardından Reynsis gözlerini kapatırken yalnız kaldı. Reynsis Prim’in söylediği kelimeyi hatırladı.
“Pembe.”
Bunu söylediğinde sıcak ve huzursuz hissetti.
Yüksek bir ses çevresini doldurdu. Merkezinde Prim vardı.
Onun renksiz dünyasında Prim’in gülüşünün bir rengi vardı.
O gerçekten bir ressam.
Ama sadece çok kısa bir süre sürdü. Gördüğü renk hızlıca kayboldu. Bir hayal gibiydi.
“Nasıldı prensim?”
Prim ona beklentilerle dolu bir bakış ile yaklaştı. Hizmetçilerle beraber ortalıkta dolaşıyordu ve yanakları kırmızıydı.
“İyi….”
Reynsis onun yüzüne baktı ve kayıtsız bir şekilde döndü.
Prim’in homurdandığını duydu ama Reynsis cevap vermedi.
‘Gülüşü baharın rengini anımsatıyor.’
Eğer bunu söyleseydi söylemek için kendini zorluyormuş gibi görünürdü ama hala rahatsız edilmekten nefret ediyordu.
***
Çeviri: AlmaKarma
Yorum yapmayı unutmayın◉‿◉