Former General Is Undead Knight - 4.Bölüm
The Former General is Undead Knight – 4
Zihni ve vücudu bütünleştiğinde, uçurumun altında kuytu bir yer aradı, daha sonra oraya baktı. Sakin bir zihin haline geldiği zaman gürültülü bir savaş çığlığı atarak uçuruma doğru koştu. Bunu yaparken, çevrede aşırı gürültülü bir ses yankılandı, dikey toz ve kum izleriyle birlikte yavaşça kayıyordu.
「HAAAA! 」
Kılıcını kınıyla birlikte uçurumun ucuna doğru savurdu. Daha sonra, geri sekmeyi kullanarak aniden sıçradı. Geçmiş çağda veya şimdiki çağda, organ zırhla kaplıyken böyle bir hareketi yapabilecek tüm Worimia kıtasında yalnızca Lambert vardı.
Hala hayattayken ki gibi hareket edebiliyorum… Ölümsüz bir bedene sahip olmak gerçekten harika. Sanki hala kendi ağırlığıma ve cüsseme sahipmişim gibi.
Mesele tam da düşündüğü gibiydi. Maniga’nın nekromansisi sayesinde, Lambert『Psuedo Bedeni』denilen bir şeye sahip oldu bu özel bir mana değişimiyle yapıldı. Kısacası, bu yetenek görünmez bir mana katmanıyla kemikleri kapladı ve ona ağırlık ve güç hissi verdi, bu sayede hala hayattayken ki hali gibi hareket edebiliyor.
『Pseudo Bedeni』aslında yalnızca bir enerji bedenidir, bu bir ölümsüzün hareket edebilmesinin tek yoludur. Ve eğer Lambert boynuna kılıç saplamaya çalışırsa, kılıç『Pseudo Bedeni』nden geçecektir, ve doğruca kemiğine saplanacaktır, çünkü yetenek kemikleri hiçbir şekilde korumuyor. Sıradan bir bedenden farklı olarak.
Yeteneğin kusurlarına rağmen, Lambert hala iskeletini kaplayan en iyi zırha sahipti- Organ zırha, ya da uzun ve sıkıcı resmi adı olan『Regionix Orgaziera Zırh』. Aurelia’nın selefi, hükmü zamanında, ünlü zanaatkarları bunu yapmak için topladı, her türden kaynakları akıttı. Bu tür zırhlardan dünyada yalnızca dört tane var.
Bunlar yalnızca Regios Krallığının dört büyük generalinin kullanabileceği ekipmanlardı. Yalnızca ama yalnızca onların bu zırhları giymeye izinleri vardı. Onlar dört iblis generali olarak tanınıyorlardı. Ve Lambert da orijinal dört iblis generalinin haleflerinden biriydi.
Hiçbir teknik ve saldırı bu zırha çizik bile atamazdı. Ancak bu zırhlar dört iblis generalinin savaş meydanında korku salmasının nedeni değildi. Böyle bilinmelerinin sebebi, savaş meydanında o ağır zırhı girerken sanki tüy kadar hafifmiş gibi koşabilmeleriydi.
Uçurumun tepesine ulaştığında koşmaya devam etti. Zırhı sağ olsun sessiz ormanda attığı her adım gürültülü bir ses yaratıyordu.
Bu sırada, kötücül bir aura sezdi. Böyle bir aurayı ilk kez sezmiş olmasına rağmen, bu kötücül auranın sahibini tahmin edebiliyordu.
Bu… İblis aurası mı?
İblisler mana kuyularından doğan yaratıklardı. Mana gücüyle doğan bir ölümsüzde bu gruba dahildir. Şimdiki mana tarafından bozulmuş Lambert’da ayrıca bir ölümsüz. İblis gibi.
Normalde, canlıların içinde yalnızca doğduklarında mana bulunur, ayrıca buna normal hayvanlar da dahildir. Daha açık olmak gerekirse, Tanrı kutsamasının kanıtı olarak canlılara mana bahşetti. Bu iblislerde farklıydı çünkü onlar mana kuyusundan doğuyorlardı -canlıların tam tersi olarak. Bu yüzden varlıkları bir günahmış gibi kötü muamele görüyorlardı.
İblisler manadan doğduğundan, mana sezme kabiliyetleri kıyaslanamayacak kadar ileri seviyedeydi. Özellikle doğasında canlıları kıskanmak olan bir ölümsüz olduğundan mana ve yaşam gücü konusunda oldukça hassastı. İnsanken imkansız olan manayı sezme ve izini sürme kabiliyetini bu sayede kazanmıştı.
Ancak, Lambert daha yeni ölümsüz olduğundan, yeni kazandığı yeteneklerine güveni yoktu. Dolayısıyla çıkarımlarını doğrulaması gerekiyordu. Bu yüzden doğruca kötücül auraya doğru gitmeye karar verdi.
Nereye gittiğine dair hiçbir fikri yoktu ancak kaybedecek hiçbir şeyi de yoktu.
Böylelikle Lambert auranın kaynağını görmüştü. Büyük bir ağacın önünde, ayakta dikilmiş bir şekilde ona bakan, büyük bir iblis figürünü.
Büyük iblis, zırhlı Lambert’dan biraz daha büyük ve serkeşti. Derisi kabarık damarlı bir kas kütlesi gibi gözüküyordu. Kana bulanmış kalın boynuzları onu daha büyük bir tehtid haline getiriyordu. Tek amacı avını öldürmek olan ağzından dışarı çıkmış azı dişleri ve pençeleri de tehditkar bir hava oluşturuyordu.
Bu ogre denilen, insanların doğrudan yüzleşmelerinde kazanamayacağı türden bir rakip olan, güçlü bir iblisti. Özellikle, onunla karşılaştırıldığında, insan ırkı fiziksel güç açısından çok aşağıdaydı.
Ogrelerin uzun kolları sayesinde uzağa erişebilmelerinden bahsetmiyorum bile. İki ırk arasındaki fiziksel güç ve uzun kol farkı, kolayca tersine döndürülebilinecek bir şey değildi.
Birinci sınıf bir büyücü aşil topuğuna* saldırarak bir ogreyi yenebilir ancak genellikle büyücüler bunlarla başa çıkmak için gönderilmezlerdi. Genellikle, dört birinci sınıf savaşçı tek bir ogre ile savaşırdı. [ÇN: Aşil topuğu, Yunan mitolojisinde geçen kahraman Aşil’in hikâyesiyle ilgili]
Her ne kadar, ogrelerin savaşçı doğaları gereği saldırıları çok öngörülebilir olsada, bu toslama saldırılarından sıyrılmak, bu toslama saldırıları yüzünden ölmekte tamamen farklı bir mesele.
Ayrıca ogre de Lambert’ın manasını sezmiş ve sessizce beklemişti. Bu ormanın kralı oydu ve her gün, ormandaki iblisler avladıkları yemeklerin bir parçasını ona adak olarak getirirlerdi.
Ormanda ogrenin karşısına çıkacak kadar umursamaz tek bir iblis bile yoktu, özellikle başarısız bir avdan sonra. Genellikle uyuyan ogreyi uyandırmamak için sessizce saklanırlardı. Bu şeytani varlığın zaman zaman serbest bıraktığı şiddetli öfkesinden korunmak için kural gibi bir şeydi.
Ancak, büyük miktarda manayla henüz ortaya çıkmış Lambert’ın, tamamen dikkatsiz davranışlarını gören ogre, öfkelenip birden üzerine atladı. Bölgesine giren kaba işgalci yüzünden öfkelenmiş bile olsa, aynı zamanda kimin daha güçlü olduğu konusunda meraklıydı- kendisinin mi yoksa işgalcinin mi. Neticede, o da Lambert’ın manasını sezmişti ve daha önce bu kadar yoğun manası olan herhangi bir varlıkla karşılaşmamıştı.
Sıçradığı gibi ogre, Lambert’a toslayabilmek için belini indirdi ve kollarını yere doğru uzattı. Buna karşılık Lambert, ogre ona doğru gelirken savaşmak için kılıcını kınından çıkardı.
「GUUU…」
Ogre alçak bir sesle homurdandı, Lambert’ın hareketine şaşırmıştı çünkü Lambert tamamen açık veriyordu.
Lambert’ın savunmasız olduğunu görünce ogre, nasıl toslarsa toslasın Lambert’ın savunma ve kaçınma taktiklerinin kendisini korumaya yetmeyeceğini düşündü, pençelerinin bir sonraki kurbanının o olduğundan emindi.
Ogre doğuştan yüksek dövüş kabiliyetleri olan bir ırktı. Avının savunmasız yanlarını ve dikkatsizce davrandıkları anları görüp, doğrudan öldürüler. Ve ogrenin açısından, Lambert savunmasız durumdaydı.
「GUGAAAA! 」
Ogre doğrudan Lambert’a doğru koştu.
Ogreye göre, Lambert’ın refleksleri çok yavaştı. En başta kendine yaraşır bir rakip sezdiği için mutlu hissetse de, Lambert’ın hareketlerini ve reaksiyonlarını görünce morali bozuldu.
Buna rağmen, bir ogrenin toslama saldırısıyla karşılaşan, normal bir varlık savunmasını hemen bozar- gözleri açılır, omuzları titrer hatta aniden kollarını kaldırır, tek kelimeyle tüm vücudu titrer… Aslında, normal bir varlığın vücudu iç güdüsel olarak ogreye herhangi bir tehtitmiş gibi davranır, otomatikman 『Ogreyle nasıl başa çıkacağım?』diye düşünür.
Ve ogre doğuştan yüksek dövüş kabiliyetine sahip olduğundan, doğası gereği herhangi bir canlının kendini koruma refleksini tahmin edebilir. Doğuştan gelen yeteneğinden dolayı ogre, Lambert’ın kendisinden daha zayıf olduğu sonucuna vardı.
Ogre keskin pençesini Lambert’ın zırhının boynundaki boşluğa sapladı. Ya da öyle olması gerekiyordu. Şimdiden Lambert’ın kafasının koptuğunu hayal ediyordu.
Ama keskin pençeleri Lambert’a bile ulaşamamıştı, kolu havada kan yağmuru oluşturarak dalgalanıyordu.
Algılayabildiğinde, ogre gövdesinin geriye doğru düştüğünü hissetti. Ne olduğunu bile bilmiyordu. Yalnızca yaklaşan ölümü hissetmişti ve hatırladığı son şey mana tarafından geliştirilmiş beyninde, hayatının yavaş çekimde gözlerinin önünden geçmesini izledi.
Çok geçti, neredeyse kolunun koptuğu zamanla aynı anda, gövdesi Lambert tarafından ikiye bölünmüştü.
Hiç durmadan, Lambert üçüncü öldürücü darbeyle devam etti, doğruca ogrenin kafasını hedefledi. Bu zincirleme saldırılar, ogrenin gövdesini ve kollarını kesme ve kafasını parçalama, ogre yere düşmeden önce bir saniyeden kısa bir sürede gerçekleşmişti.
Ölmeden önce, ogre yalnızca kuyudaki bir kurbağa olduğunun farkına vardı. Lambert’ın savunmasını görememesinin sebebi Lambert’ın çok farklı bir dövüş stili kullanmasıydı. Hiçbir hareketini boşa harcamıştı. Hepsi bu kadardı.
Son anda bunu fark ettiğinde, ogre boş gururundan dolayı utandı. Lambert’a göre ne kadar zayıf olduğunu hesaplamakta başarısız olmuştu. Ancak savaşa aç olarak bilinen kötücül bir ırktan olarak, son savaşının Lambert’a karşı olmasından gurur duyuyordu.
Lambert saldığı güçlü baskıyı dikkate almayarak sakince ogrenin suratını bıçakladı. Kılıcının ogrenin kafasına saplanma sesi ormanın içinde yankılandı.
Böylece, ogre karşılaşması bitmiş oldu.
Lambert, ogre kendisine toslayacakken kenara sıçradı, kollarını ve gövdesini kesti ve daha sonra kafasını parçaladı. Savaş anında birden olan şey buydu.
Eğer bu sıradan bir insana yapılmış olsaydı, ne olduğunu bile anlayamadan et parçalarına dönüşmüş olurlardı; ogrenin ölümüne sebep olan şeyin tam olarak ne olduğunun farkına varması, korkunç kapasitesinin bir kanıtıydı.
Bu sırada, Lambert hala koşuyor, kılıcını düzgünce kınına koyabilmek için boş boş etrafta sallayarak kandan kurtulmaya çalışıyordu. Bu dalgın hareket yaptığı şeyi alışılmış ve övgüye layık değilmiş gibi gösteriyordu.
… Anladım, yani şuan ki bedenim manayı sezebiliyor. Bu yeteneği bir insan yerleşimi bulmak için kullanabilirim.
Bununla birlikte, hiçbir şeye aldırmadan, yeni kazandığı yeteneğini kullanma konusundaki şüphesi gitmişti. Çünkü Lambert’ın kapasitesindeki birisine göre, bir ogre sınıfı iblise boyun eğdirmek çok kolay ve düşünmeye değmezdi.
Bu garip… Arazi ve manzara hatırladığımdan biraz farklı. Tamamen başka bir yere mi geldim?
Ve şimdi bir kez daha hata yapmıştı. Çünkü ölümünden iki yüz yıl sonra dirildiğinin farkına varmamıştı.
***
Çeviri: Akahana